BAZI ÖNEMLİ HADİS UYDURUCULARI
Peygamberimiz’in sözleri, eğer Kuran-ı Kerim gibi dinin temel bir kaynağı olsaydı, Peygamberimiz kendisinden sonraki nesillere ulaşması için bunların hem yazılmasını, hem ezberlenmesini isterdi. Peygamberimiz’in bunu istemek bir yana, hadislerin yazımını yasakladığını daha önceki bölümlerde gördük. Eğer Peygamberimiz bunların ezberlenmesini isteseydi, sahabenin Peygamber’e en yakın olanlarının; Ebu Bekir’in, Ömer’in, Osman’ın, Ali’nin, Zübeyr’in, Zeyd bin Sabit’in, Selman el Farisi’nin on binlerce hadis nakletmesi beklenirdi. Oysa bu sahabelerin naklettiği iddia edilen sözler çok azdır. Örneğin birazdan göreceğimiz Ebu Hureyre’nin naklettiği iddia edilen hadislerin dörtte biri kadarı bile dört büyük halife ve diğer önemli sahabelerin hepsinin toplamına birden atfedilmez. İşte bu Ebu Hureyre’yi ve İsrailiyat adındaki Musevi hikayelerini ve Mesihhiyat adındaki Hıristiyan hikayelerini dine sokan bazı kişileri bu bölümde inceleyeceğiz. Bunu yaparken, çok fazla miktarda hadis nakleden bu kişilerin, binlerce hadisinin güvenilir olmadığını da anlayacağız. Ayrıca ünlü hadisçilerin, hadisleri toplarken, kendilerinden hadis naklettikleri kişileri söyledikleri kadar iyi incelemediklerini bu bağlamda anlayıp, böylece hadisçilerin çalışmalarının güvenilmez ve şüpheli olduğunu da kavrayacağız. 4. bölümde hadisleri incelerken, Müslüman olup Peygamber’i gören herkese “sahabe” denildiğini ve her sahabenin adil ve doğru sözlü kabul edilip, sahabelerden her hadisin nakledildiğini gördük. (“Sahabe” kelimesinin bu tanımı benimsenerek yaygınlık kazanmıştır. “Sahabe” kelimesini, sadece Peygamberimiz’in yakın çevresi için kullananlar da olmuştur.) Oysa Kuran, Peygamberimiz’in döneminde birçok münafığın inanmadığı halde kendini inanmış gibi gösterdiğini, birçok zayıf inançlı, inancı oturmamış kişinin, inandıklarını söylemelerine rağmen Peygamber’e zorluklar çıkardıklarını haber vermektedir. Ne yazık ki yüzlerce Kuran ayetiyle çelişen, dine binlerce ilave yapan hadisçiler, bu ayetlerin manasını görmezden gelerek tüm sahabeyi tartışılmaz ilan etmişler, hangi sahabeye uyulursa uyulsun kurtuluşun bulunacağını söylemişlerdir. On İki İmam’ın masum ilan edilmesinde Şiilerin hatasını çok iyi tespit eden Sünniler, ne yazık ki bütün bir nesli, hem de Kuran’ın birçok ayetiyle eleştirdiği kişilerin ve hatta münafıkların da içinde bulunduğu belirtilen bir nesli, toptan tartışılmaz ilan ederek büyük bir hataya düşmüşlerdir. Gelin “sahabe” etiketi verildiği için her sözüne itibar edilmiş olan ve binlerce hadisi meşhur hadis kitaplarında yar alan Ebu Hureyre’yi inceleyelim.
EBU HUREYRE’YE GÜVENİLMEZSE TÜM HADİS KİTAPLARI GÜVENİLMEZ OLUR
Ebu Hureyre’nin Müslüman olmadan önceki hayatı hakkında kendi anlattıklarından başka bir şey bilinmemektedir. Müslüman olduktan sonra fakirliğinden dolayı Ashabı Suffe’den olduğu kaynaklarda aktarılmaktadır. Müslim’in Fezailus Sahabe’deki 159. bölümünde, Ebu Hureyre’nin sırf karın tokluğuna Peygamberimiz ile beraber olduğu anlatılır. İbn Hazm, sırf Baki bin Mahled’in Müsned’inde Ebu Hureyre’ye ait 5374 hadis olduğunu söyler. Buhari bunlardan 446’sını kitabına almıştır.
Ebu Hureyre’nin anlattıklarından, en çok korktuğu kişinin Hz. Ömer olduğunu görüyoruz. Hadis kitaplarında, Hz. Ömer’in Ebu Hureyre’yi, hadis naklinden dolayı tehdit ettiği ve tartakladığı anlatılır. Ebu Hureyre, “Size naklettiğim şu hadisleri Ömer zamanında anlatsaydım değneği ile beni döverdi” der (Ez Zehebi, Tezkiretul Huffaz). Ebu Hureyre’nin şu ifadesi Müslim’de geçer: “Ömer ölünceye kadar ‘Allah’ın Resulü buyurdu’ diyemezdik” (Müslim, 1. cilt). Müslim’i eğer görebilseydik kendisine şöyle sorardık: Ey Müslim, sen Sahihi Müslim diye tüm hadislerinin doğru olduğunu iddia ettiğin bir kitap yazdın, cerh ve tadille kitabında hadis nakledenleri incelediğini söyledin. Ebu Hureyre’yi kendin de görmemene rağmen, onu gören ve halife olan Hz. Ömer’in onu yalancılıkla ithamını, Ebu Hureyre’nin en azından şüpheli bir şahıs olduğu için neden yeterli görmedin? Demek ki senin “sahih” dediğin hadisler, bu kadar sağlam temellere dayanıyor!
Hz. Ömer’in Ebu Hureyre’yi atadığı valilikten hırsızlıkları nedeniyle geri çağırttığı anlatılır. Hz. Ömer, Ebu Hureyre’ye hitaben: “Seni Bahreyn’e vali yaptığımda ayağında bir çift ayakkabı yoktu. Sonra duydum ki sen 1000 dinara, 600 dinara atlar satın almışsın. Sen Bahreyn’in en ücra köşesinden, insanlar vergilerini, Allah ve Müslümanlar için değil de senin için versinler diye mi geldin?” der (Zehebi, Siyer). Ebu Hureyre’nin bizzat kendisinin aktardığı bir hadiste ise Hz. Ömer ona şöyle demiştir: “Ey Allah’ın ve Kitabı’nın düşmanı! Allah’ın malını çaldın değil mi? Yoksa senin on bin dinarın nereden olacak?” (İbni Sa’d, Tabakat, 4. cilt). Ne yazık ki Ebu Hureyre, Hz. Ömer’in kendisine çıkışmalarını böyle anlatır ama hadisçiler Hz. Ömer’in bu çıkışlarına rağmen, Ebu Hureyre’yi birinci dereceden güvenilir şahıs kabul edip, en çok hadisi ondan nakletmişlerdir. Bir de cerh ve tadil kriterleriyle, güvenilmeyen hiçbir kimseden hadis nakletmediklerini iddia etmişlerdir. Hz. Ömer’in “Allah’ın ve Kitabı’nın düşmanı” ilan ettiği şahsı, “en güvenilirler” arasında kabul eden hadisçilerin, cerh ve tadil uygulamalarının ne kadar güvenilmez olduğu görülmektedir.
EMEVİLER EBU HUREYRE’NİN ALTIN ÇAĞIYDI
Hz. Ömer’in ve Hz. Ali’nin öldürülmelerinden sonra Emeviler dönemi, Ebu Hureyre’nin altın çağı olmuştur. Emeviler, Ebu Hureyre’ye el Akik’te bir köşk inşa edip arazi vermişlerdir. Muaviye dönemindeki bu ikramlara karşılık İbni Kesir’in “El Bidaye Ve’n Nihaye” eserindeki şu hadisler, Ebu Hureyre’nin nasıl karşılık verdiğini göstermektedir:
Ebu Hureyre rivayet eder ki: “Allah’ın Resulü Muaviye’ye bir ok verdi ve şöyle dedi: ‘Bu oku al ve cennette beni onunla karşıla.’”
İbni Kesir, El Bidaye Ve’n Nihaye
Ebu Hureyre’den yine şu hadis rivayet edilmiştir: “Allah’ın Resulü şunu derken duydum: ‘Allah, vahyini üç kişiye emanet etti: Ben, Cebrail ve Muaviye.’”
İbni Kesir, El Bidaye Ve’n Nihaye
Tüm bu delillere rağmen “her sahabe doğrudur” yanlış inancının hadisçileri sürüklediği durum ortadadır. Ebu Hureyre kimdir ki Peygamber’in en yakınlarının bile nakletmediği en garip uydurmaları Peygamber’le az görüşmesine rağmen nakletmiştir. Örneğin şu garip hadis, Ebu Hureyre’den gelen yüzlerce mantıksız hadisten biridir:
Ebu Hureyre, Peygamber’in kendisine şunu dediğini nakleder: “Ölüm meleği Musa’ya gönderildi. Musa’nın yanına gelince, O ona vurdu. Melek Rabbinin yanına döndü ve şöyle dedi: ‘Beni ölmek istemeyen birisine gönderdin.’ Allah Musa’nın kör ettiği meleğe gözlerini verdi ve şöyle dedi: ‘Git ve ona elini bir öküzün üzerine koymasını söyle. Elinin kapladığı yerdeki kıl sayısınca ona yıl olarak ömür verildi.’ Melek: ‘Evet, Rabbim. Sonra ne olacak?’ Allah: ‘Sonra, ölüm’ dedi.”
Ne yazık ki Ebu Hureyre’yi kurtarma derdinde olanlar, bir yandan böyle bir mantıksızlığı İslam’a fatura edip zarar veriyorlar, diğer taraftan Ebu Hureyre’yi kurtarmak için -hadislerin en büyük kısmını o naklettiğinden aslında hadisleri kurtarmak için- Hz. Musa’yı Allah’ın takdirinden kaçan, meleğin gözüne tokat atıp kör eden bir insan olarak gösteriyorlar. Ebu Hureyre’ye birçok sahabe (Peygamber’i gören Müslüman) muhalefet etmiştir. Örneğin Ebu Hureyre’nin “Av ve çoban köpekleri dışındaki köpekleri öldürün” hadisine tarla köpeklerini de eklemesi üzerine İbni Ömer, Ebu Hureyre’nin tarlaları olduğu için böyle bir yalanı uydurduğunu söylemiştir (Cemal Sait Aktaş, Hadis Kritiği Makalesi).Ebu Hureyre’den nakledilen hadislerin eleştirisi için bu kitabın hacmi bile yetersiz kalır. Ebu Hureyre’nin mezhepçi hadisçi din anlayışı için önemini, bu yapının en ateşli savunucularından ve ülkemizin en çok satan kitaplarından “Seadet-i Ebediyye: Tam İlmihal” kitabının yazarı Hüseyin Hilmi Işık şöyle anlatmaktadır: “Ebu Hureyre’yi inkar eden şeriatın yarısını inkar eder çünkü hükümlerin çıktığı hadislerin yarısını Ebu Hureyre nakletmiştir.” Bize göre itiraf, Hilmi Işık’a göre “şeriata sahip çıkma” olan bu söz, neden Ebu Hureyre’yi bir alt başlık yaptığımızı göstermeye yeterlidir. Allah’a şükür ki dinimiz tek başına yeterli olan Kuran’dadır ve Ebu Hureyre’nin de başkalarının da hadislerine ihtiyacımız yoktur.
İSRAİLİYAT VE MEŞHUR UYDURUCULARI
Özellikle Yahudilik’ten İslam’a geçenler, Yahudilik’teki birçok hikayeyi ve uydurmayı “hadis” adı altında İslam’a taşıdılar. Bunu İslam’ın saflığını bozmak için yaptıkları görüşü hakim olsa da, eski adetlerinden, eski dinlerindeki inançlardan kurtulamayıp, kendilerince katkı sağlamak veya dinimizi Yahudileştirmek gibi niyetlerle de yaptıkları düşünülebilir. İbni Haldun, Mukaddime adlı ünlü eserinde konuyla ilgili şu açıklamaları yapar: “Hadis nakil tefsirleri yanlış doğru, makbul merdud her şeyi içeriyordu. Bunun sebebi şuydu; Araplar ne kitap ne de ilim ehlindendiler. Onlara hâkim olan yaşam tarzı bedevilik ve cahillikti. Yaratılışın esrarı, kâinatın durumu, vb. konularda bir şey öğrenmek istediklerinde bunu kendilerinden önce Kitap verilenlere sorarlar ve bu konularda onlardan yararlanırlardı. Bunların aralarında Kab el Ahbar, Vehb İbni Münebbih, Abdullah bin Selam vardı. Hadis nakilli tefsirler bu tür kişilerden yapılan nakillerle dolmuştur. Tefsirciler bu hususta gevşek davranmış ve tefsirlerini bunların nakilleriyle doldurmuşlardır.” İbni Haldun’un anlattıklarını, birçok tefsirde gözlemlemekteyiz.
KAB EL AHBAR’A DAYANDIRILAN DİN
Kab el Ahbar İsrailiyat’ı, Yahudi uydurmalarını dinimize en çok sokan kişidir. Peygamberimiz’in vefatından sonra Hz. Ebu Bekir veya Hz. Ömer dönemlerinden birinde İslam’a girdiği söylenir. İsrailiyat hakkındaki bilgisi ve bitmek tükenmek bilmeyen hikâyeleri, onu, devrinde ilgi odağı haline getirmiştir. Peygamberimiz’e iftira olan hadislerin birinde “İsrailoğullarından hadis naklinde bulunun, bunda zarar yoktur” denir. Bu hadisi, Abdullah bin Amr’ın naklettiği söylenir. Tirmizi, Ebu Davud, Buhari bu hadise yer vermiştir. Abdullah bin Amr, Kab el Ahbar’ın talebelerindendir. İslam’a sokulmaya kalkışılıcak binlerce İsrailiyat hikâyesinden önce bu hadisi uyduranlar, daha sonraki uydurmalarını buna bina etmişlerdir. Kab el Ahbar bunların en önde gelenidir. Kendisi yalnız hadis nakletmekle kalmamış, daha evvel incelediğimiz Ebu Hureyre’ye, bunun yanında Abdullah bin Amr, İbni Ömer, İbni Abbas gibi şahıslara da ders vermiştir. Böylece uydurmaların yayılması için bu şahısları da kullanmıştır. Ebu Hureyre’ye karşı çıkan Hz. Ömer, aynı tavrı Kab el Ahbar’a karşı da göstermiş ve onu sürgünle tehdit etmiştir. Hz. Ömer’in öldürülmesine kadar fikriyatını yaymakta güçlük çeken Kab, Hz. Ömer’in vefatıyla kısmen ferahlamıştır. Kab’ın tüm bu hareketlerini anlatan Mahmud Ebu Reyye, Kab’ın Hz. Ömer’in öldürülmesinde parmağı olduğunu söyleyerek şu izahları yapar: “Hz. Ömer’in bu dahi Yahudi’yi akıllıca ve ısrarlı bir şekilde izlemesi ve ileride de göreceğimiz üzere birtakım çirkin emellerinin farkına varmasına rağmen, sonunda o dehasının gücüyle Hz. Ömer’in uyanık ve iyi niyetli oluşuna galebe çalmış, gizli ve açık tuzağını kurmaya devam etmiştir. İş, Hz. Ömer’in katledilmesine kadar varmıştır. Elde var olan verilerin hepsi, bu olayın gizli bir cemiyetçe tertiplenmiş olduğunu göstermektedir. Büyük deha Kab’ın da üyelerinden biri olduğu bu cemiyetin başkanı Hürmüzan’dı. Malum olduğu üzere Hürmüzan, Huzistan’ın kralıydı ve Medine’ye esir olarak getirilmişti. Hz. Ömer’i katletme görevi ise Ebu Lülüe’ye verilmişti” (Mahmud Ebu Reyye, Muhammedi Sünnetin Aydınlatılması).
Mahmud Ebu Reyye’nin, İbni Kesir’den alıntılarla anlattığı bu ihtimalin kesin olarak doğru olduğunu savunacak durumda değiliz. Fakat Hz. Ömer’in hadisten menettiği ve ihtimal dahi olsa Hz. Ömer’in ölümünde parmağı olan bir kişiden ve onun ders verdiği Ebu Hureyre ve diğer şahıslardan hadis nakli ne kadar sağlıklı olabilmiştir? Tüm bu şahıslardan İsrailiyatı ve diğer hadisleri nakledenlerin, hadisleri güvenilir midir? Bu şahıslarda yanılan hadisçilerin, diğer şahıslarda yanılıp yanılmadıklarına nasıl karar verebiliriz? Apaçık Kuran dururken ve Kuran tek başına yeterliyken, hâlâ bu hadislerden medet ummak dine yapılan bir zulüm değil midir?
KAB KAYNAKLI UYDURMALARA ÖRNEKLER
Bu sorulardan sonra Kab’a geri dönelim. Kab kaynaklı uydurmalar; dünyanın yaratılışı, ahiret manzaraları, Şam şehrinin önemi ve daha birçok konuda kendini göstermiştir:
Bir adam Kab ile karşılaştı. Kendisine selam vererek dua etti. Kab ona “Kimlerdensin?” diye sordu. Adam “Şamlılardanım” diye cevap verdi. O zaman Kab şöyle dedi “Belki de sen, Şamlıların arasından çıkacak ve hesap ile azaba uğratılmayacak yetmiş bin askerden birisin.”
İbni Asakir, Tarih-1
Kab dedi ki: “Allah yeryüzüne baktı ve şöyle dedi; ‘Senin bir bölümüne dokunacağım.’ Dağlar, O’na koşuştu. Kaya aşındı. Allah bu yüzden onlara teşekkür edip ayağını üzerlerine koydu.”
Mahmud Ebu Reyye, Muhammedi Sünnetin Aydınlatılması
Hesap için diriltilme ve hesap, Beytul Makdis’ten olacaktır. Beytül Makdis’te gömülü olan azaba uğratılmayacaktır.
Mahmud Ebu Reyye, Muhammedi Sünnetin Aydınlatılması
Kab’ın uydurduğu, tefsir ve diğer kitaplara giren buna benzer uydurmaların bir kısmı kendisinden nakledilse de, talebeleri aracılığıyla nakledilenler, doğrudan kendisinden alınanlardan çoktur. Ebu Hureyre’ye destek veren Muaviye, Kab’a da destek vermiş ve ona kıssa anlatmasını emretmiştir (İbni Hacer, İsabe).
VEHB İBNİ MÜNEBBİH
Kab, İsrailiyat kaynaklı uydurmalarda bir numaradır, onun hemen ardından ise Vehb İbni Münebbih gelir. Kendisi birçok sahabeye atıfla hadis nakletmiş; Ebu Hureyre, İbni Ömer, İbni Abbas da kendisinden hadis nakletmişlerdir. Ahmed Emin şöyle der: “Sıret kitapları, en eski ve en güvenilir olanları da dahil hurafe ve İsrailiyat’tan arınmış değildir. Tam aksine bunların kronolojik sırada en önce gelenleri İsrailiyat’la en fazla doldurulmuş olanlarıdır. İlk ve en güvenilir kaynak sayılan İbni İshak’a bakalım. Bu zatın esas kaynaklarından biri de Yahudilikten İslam’a geçen Vehb İbni Münebbih’tir. İbni İshak’ın ayrıca Hıristiyan ve Mecusi kaynaklardan da büyük ölçüde yararlandığı bilinmektedir” (Ahmed Emin, Duhaul İslam, 2. cilt). Ne yazık ki herkes Ahmed Emin’in tahlil ettiği gibi Vehb’i tahlil edememiş ve bol hadis nakletmek uğruna, doğrudan veya dolaylı olarak aşağıdaki gibi uydurmaları Vehb’den nakletmişlerdir:
Arşı dört melek omuzları üzerinde taşırlar. Her birinin dört yüzü vardır: Öküz yüzü, aslan yüzü, kartal yüzü ve insan yüzü. Her birinin dört kanadı vardır. Bunların ikisi yüzünü kaplar ve arşa bakıp yanıvermesini engeller. Onun azameti gökleri ve yerleri kaplamıştır.
Malti, Kitab et Tenbih
Reşid Rıza, Kab ve Vehb ikilisinin dine zararlarını ve uydurmalarını şöyle anlatır: “İsrailiyat rivayet eden ve Müslümanları kandırıp aldatanların en şerlileri bu ikisidir. Yaratılış, Peygamberler, geçmiş ümmetler, fitneler, kıyamet ve ahiret meseleleriyle ilgili olarak tefsir ve tarih kitaplarında yer alan hiçbir hurafe yoktur ki üzerinde bu ikisinin imzası olmasın. Bu kişilerin rivayetleri arasındaki Tevrat ve diğer semavi kitaplara dayandırdıklarını iddia ettikleri nakiller, bu kitaplarla çeliştiğinden dolayı, birçoklarının yalan oluşu hususunda kesin hükme vardık. Kuşkusuz önceki âlimlerin bunların farkına varması mümkün değildi. Zira onlar Ehli Kitab’ın kitapları konusunda bilgisizdiler. Kuşkusuz bu iki Yahudi’nin rivayetlerinin çoğu İsrailiyat kaynaklı hurafeler olup, tefsir ve diğer sahalarda yazılmış kitapları bulandırmışlardır. Bunlar yüzünden İslam düşmanı mülhidler, İslam’ın da diğer dinler gibi hurafeler ve evham dini olduğunu iddia etmişlerdir” (Reşid Rıza, Mecelletül Menar).
MESİHHİYAT VE MEŞHUR UYDURUCULARI
Dinimize sokulan uydurmaların kaynaklarından biri Yahudi kaynaklı İsrailiyat, bir diğeri ise Hıristiyan kaynaklı Mesihhiyat’tır. Mesihhiyat kaynaklı uydurucuların en önemlileri Temim ed Dari ve İbni Cureyc’dir. Deccaliyet, şeytan, ölüm meleği, cesas, cennet ve cehenneme dair izahlar, Hz. İsa hakkında uydurmalar Mesihhiyat’tan dinimize devşirilen en önemli uydurmaların başında gelir. Mesihhiyat kaynaklı uydurmalara aşağıdaki hadisleri örnek gösterebiliriz:
Allah Resulü halkı topladıktan sonra şöyle dedi: “Allah’a yemin ederim ki sizi korkutmak veya bir şeye teşvik etmek için toplamadım. Sizi şunun için topladım. Temim ed Dari bir Hıristiyandı. Sonra gelip bana biat ederek Müslüman oldu ve bana şunu anlattı: O, iğrenç cüzzamlı otuz kişiyle bir deniz gemisine binmiş, yolda bir ay dalgalarla boğuştuktan sonra denizin ortasında bir adaya ulaşmışlar. Güneşin battığı yerde yer alan bu adaya girdiklerinde kendileri kıldan önü arkası ayırt edilemeyen bir hayvan karşılayıp şöyle demiş: ‘Ben Cesase’yim.’ Sonra onlara manastırdaki bir adamı görmelerini önermiş. Temim ve arkadaşları manastıra girdiklerinde yaratılışça daha önce hiç görmedikleri kadar iri ve topuklarından boynuna kadar her yeri demirle bağlı bir adam görmüşler. Adam, onların hikâyesini ve Arap olduklarını öğrenince kendilerine birçok soru sormuş. Temim ve arkadaşları da onu cevaplıyorlarmış. Sonunda: ‘Bana ümmilerin Peygamber’inden haber verin ne yaptı?’ demiş. Bunlar da ‘Mekke’den çıkıp Medine’ye yerleşti’ demişler. O, ‘Araplar onunla savaştı mı?’ diye sorduğunda, ‘Evet’ demişler. O zaman o, ‘Peygamber onlara nasıl bir muamelede bulundu?’ diye sormuş. Bunlar da ‘Karşısında bulunan Arapları hezimete uğratarak, kendisine itaat etmelerini sağladı’ cevabını vermişler. O zaman demiş ki: ‘Size kendimden bahsedeyim, ben Mesih’im, bana izin verilme zamanı yaklaştı. Çıktığımda kırk günde yeryüzünü dolaşıp, Mekke ve Medine dışında kırk gece içinde uğramadık köy bırakmayacağım. O iki şehirse bana haram kılınmıştır. Onlardan birine girmek istediğimde elinde kılıç olan bir melek beni karşılar ve bana engel olur.” Bunları zikrettikten sonra Peygamberimiz, asasını minbere vurarak şöyle dedi: “İşte Medine, işte Medine, işte Medine.”
Müslim, Fiten 119; Ebu Davud, K. Melahim 15; İbni Mace, K Fiten 33
Bu hadis Müslim, Ebu Davud, İbni Mace gibi Sünni düşüncenin tartışılmaz ilan edilmiş eserlerinde yer almaktadır. Bu hadisleri şiddetle savunan bazıları, bunları inkâr edenleri “Peygamber düşmanı”, kabul edenleri ise “gerçek Müslüman” ilan ediyorlar. Diğer bir Mesihhiyat kaynaklı uydurma hadisi daha inceleyelim:
Şeytan her insanı doğarken yaralar. Ancak Meryem oğlu İsa’yı yaralayamamış, yaralamak için gittiğinde onun örtüsüne vurmuştur.
Buhari, K Bedul Halk; Hanbel
Yukarıdaki hadisle Hz. İsa yüceltilirken, Peygamberimiz’in de içinde olduğu diğer insanlar, “şeytan tarafından yaralanmış” ilan edilirler. Bu hadisten sonra Peygamberimiz’in, kalbindeki şeytanın darbesinden kurtulması için melekler tarafından beş defa ameliyat edilip kalbindeki siyah pıhtının çıkarıldığına dair yakışıksız hadisler de nakledilmiştir. Kimin tarafından? “En doğru hadis kitabı” Buhari ile Hanbeli mezhebinin kurucusu Hanbel tarafından. Yine de ısrarla savunulan şudur: Hadisleri inkâr eden Peygamber’i inkar eder. “En doğru hadis kitabı” ise Buhari’dir. İşte “en doğru hadis kitabı”nın hadisi! İşte dini kaynak olarak Kuran dışında başka hadis (söz) arayanların düştüğü durum!