ARAP KAVMİYETÇİLİĞİ VE TÜRKLER HAKKINDAKİ UYDURMALAR
Emeviler ve Abbasiler döneminde sarık, cübbe, sakal, yerde ve elle yemek, kadınların haklarını kısıtlayıcı kimi uygulamalar gibi Kuran’da yer almayan birçok husus “Peygamber sünneti” diye, ibadet gibi halka benimsetilmiştir. Bu yutturmacanın en önemli sebeplerinden biri Arapların adetlerinin, kadına bakış açılarınının dinselleştirilerek Arap olmayan Müslümanları da Araplaştırmaktı. Eğer bu örf ve adetler dinsel kisveye sokulup kitlelere sunulmuş olmasaydı, kimse Arapların bahsedilen örf ve adetlerini benimsemeyecekti. Fakat kitlelere, “Arap örf ve âdeti” başlığında değil de “Peygamber sünneti”, “sevap kazanmanın yolu”, “İslam’ın şartı” tipi başlıklarla sunulan bu uygulamalar, Arap olmayan milletlerin Araplaştırılmasını sağlamıştır. Bugün Türkiye’deki birçok cemaatin hatta “milliyetçi” olarak kendilerini niteleyen çevrelerin bu örf ve adetleri, Araplardan bile daha şiddetle savunması, Arap kavmiyetçiliğinin bu taktiklerinde ne kadar başarılı olduğunu göstermektedir. Abbasi döneminde kaleme alınan Buhari, Müslim gibi Ehli Sünnet’in benimsediği hadis kitapları, yine aynı dönemde kurulan ve yayılan Hanefilik, Şafilik, Malikilik, Hanbelilik gibi mezhepler Arap kavmiyetçiliğini kitlelere “sünnet” ve “sevap” nitelendirmeleriyle yutturmuşlardır. Ne yazık ki kitleler, Kuran’da geçmeyen binlerce izahın, nasıl “din” diye yutturulduğunun ve bu yutturmaların önemli bir kökeninin Arap örf ve adetlerinin dinselleşmesi olduğunun farkında değiller.
ARAPÇANIN KUTSALLAŞTIRILMASI
Halkların yıllarca din konusunda cahil kalmasının en önemli sebeplerinden biri, Kuran’ın Türkçeye ve diğer dillere tercüme edilmemesidir. Böylece din, Arapların ve Arapça bilen küçük bir azınlığın tekelinde kalmıştır. Halka, Kuran yerine ilmihal kitaplarındaki din öğretilmiş, halk da ilmihal kitaplarında okuduğu bilgilerin birçoğunun Kuran’da olup olmadığını tespit edemediğinden, gerekli çıkarım ve eleştirileri yapamamıştır. Ayrıca mezheplerden ayrılanlara da despotça ceza uygulamaları konulmuş, böylece tahrif edilmiş ve Araplaştırılmış “İslam” korumaya alınmıştır. Hıristiyanlığın Ortaçağ’da İncil’in Latince’den başka dile çevrilemeyeceğini savunan, dinini mezhepçi papazların ellerine teslim eden zihniyetiyle, Kuran’ı başka dillere çevirttirmeyen, böylece “dini” mezhepçi ufak bir azınlığın tekelinde tutan zihniyet benzerdir. Kişilerin anladıkları dilde Allah’a yönelip daha fazla yakınlaşmasını engelleyen, Arap kavmiyetçiliğinin etkisi altındaki mezhepçi anlayıştır. Bunlar “Arapçanın cennet dili ve kutsal olduğu” şeklinde uydurma hadislerle, diğer milletleri sömürüde en önemli unsur olan dil hâkimiyetini kurmaya çalışmış ve büyük oranda başarılı olmuşlardır. Kuran’da her Peygamber’in kendi milletinin dilinde onlara din getirdiği ve hitap ettiği söylenir. Yani Kuran’da adı geçen ve geçmeyen (Kuran’da birçok Peygamber’den bahsedilmediği ifade edilir) birçok Peygamber vardır. Bunların her biri kendi kavminin diliyle din getirmiştir. Bu dillerden hiçbirinin diğerine göre kutsallığı yoktur. Kuran böyle bir üstünlüğe onay vermez. Arapçanın cennetin yazı ve konuşma dili olduğu Kuran’ın değil, uydurma hadislerin bir izahıdır.
ARAP OLMAYANLARLA EVLENMEK
Mezhepçi Arapların bir kısmı, Arap olmayanlara “mevali” adını takmışlardır. İkinci sınıf gözüken bu sınıfın, Araplarla evlenmemesi gerektiği şeklinde izahlar yapanlar, bu şekilde hadis uyduranlar bile olmuştur: Bu iki hadis bu konuda örnektir.
Araplar Arapların eşitidir. Mevali de Mevali’nin. Ey Mevali, içinizde Araplar ile evlenmiş olanlar suç işlemiş olurlar, kötü yapmış olurlar.
Muttaki 8
Ey Arap, kendinden olanla ve kendi denginle evlen ve yapacağın çocukların safiyeti bakımından dikkatli ol ve asla zenci ile evlenme. Çünkü zenciler çarpık yaratık olduklarından onlarla evlenenlerin çocukları sakat ve çarpık doğar.
Muttaki 8
Bizim asıl göstermek istediğimiz; hadislerin ve mezheplerin, kısacası Kuran dışı tüm kaynakların dini hükümlere temel teşkil etme hususunda güvenilir olmadıklarıdır. Kuran, Allah kelamıdır ve biz onun her kelimesini, her hükmünü savunur ve uygulamaya çalışırız. Eğer hadisler dinin kaynağı olsalardı, onların da her kelimesine, her hükmüne sahip çıkmak gerekirdi. Kişilerin keyfince beğenip aldığı, keyfince beğenmeyip attığı bir kaynak nasıl dinin kaynağı olabilir? Arapçı anlayışın dine soktuğu uydurmalardan kurtulmanın yolu da kitabın başından beri anlatmaya çalıştığımız şekilde, sadece Kuran’dan dini öğrenip, Kuran’ı din konusunda yeterli ve eksiksiz bilmektir. Bunun aksine hareket dinimizin ırkçı, örneğin Türkleri kötüleyen bir din olarak görülmesine sebep olacaktır.
TÜRKLER HAKKINDA UYDURULAN HADİSLER
Size ilişmedikçe siz de Türklere ilişmeyiniz. Çünkü severlerse sizi soyarlar. Sevmezlerse sizi gebertirler.
Suyuti-Lealil Masnua 1/440
Yıllarca aynı dinin mensubu olmalarına rağmen Türkler ve Araplar bu tarz uydurmalar ve gereksiz kışkırtmalar yüzünden birbirlerine düşman olmuşlardır. Bu düşmanlıktan her iki taraf zarar görmüş fakat Fransızlar ve İngilizler gibi İslam topraklarında menfaat arayanlar bu durumdan istifade etmişlerdir. Napolyon, Arap kavmiyetçiliğini kullanarak, hatta kendini İslam dostu, Türkleri İslam düşmanı göstererek İslam topraklarına girmiş, Mısır gibi topraklarda ayakta kalabilmiştir. İngilizler de yıllarca Arap-Türk düşmanlığını, Osmanlı’yı bölmek ve petrol gibi stratejik kaynaklara hükmedebilmek için kullanmışlardır. Türklerin içinde de bu manasız düşmanlığı, “Ne Şam’ın şekeri, ne Arap’ın yüzü” tarzında deyimlerle kışkırtanlar olmuştur. Fakat işin korkunç yanı şudur ki, Araplardaki Türk karşıtı sözler, Peygamberimiz’e fatura edilerek “hadis” başlığı altında dinselleştirilmiştir. Aslında cahil fakat etiketi âlim olan birçok Türk din adamıysa, tüm bu hadislerle beraber Arapçı İslam anlayışına Araplardan bile daha şiddetle sahip çıkmışlardır. Arapçı İslam anlayışının Türkler hakkında uydurduğu en meşhur hadislerse, Türkleri kötü bir toplum olarak bilinen Yecuc-Mecuc olarak gösterenlerdir.
Küçük gözlü, kırmızı yüzlü ve suratları kalın deriden yapılmış kalkanlara benzer Türklere (Yecuc-Mecuc’e) karşı savaşlar yapmadıkça hüküm günü gelmiş olmayacaktır.
Buhari, K. Cihad; Müslim, K. Fitan
ARAPÇI, KAVMİYETÇİ DİN ANLAYIŞI
Hayvani, vahşi, medeniyetsiz bir yaratık şeklinde tarif edilen Yecuc-Mecuc’un kim olduğu hakkında ayrılıklar çıkmıştır. Fakat gelenekçilerin, tek hadisini inkar edenin kafir olacağını söyledikleri Buhari ayrıca Taberi, Bağdadi, Belhi, Beyzavi, Nesefi, Nüveyri, İbni Kesir gibi gelenekçilerin itibar ettiği kişiler, hatta Asım Efendi ve Ahteri Mustafa Efendi gibi gelenekçilerin alim ve muteber bildiği bazı Türkler Yecuc-Mecuc’un Türkler olduğunu savunmuşlardır. Kimi hadislerde, Yecuc-Mecuc’un Hz. Adem’in rüyasında gördükleri sonucu akan spermlerden oluştukları tipi saçma açıklamalara bile yer verilmiştir. İnsanların en hayırlısının Araplar olduğuna dair hadisler de uydurulmuştur (Bakınız: İbni Arrak, Tenzihuz Şeria Fil Merfua). Fakat unutulmamalıdır ki büyük din düşmanları Ebu Leheb, Ebu Cehil de Arap’tı. Kuran’da Peygamber’in etrafındaki birçok kişinin savaştan kaçışı, ikiyüzlülüğü, iman etmeden “iman ettik” demeleri, küfür ve nifakta şiddetleri anlatılır ki bunlar da Arap’tır. Kuran’ın mesajına göre insanlar takvalarına, dindeki titizliklerine göre, Allah’a karşı sevgi ve saygılarına göre üstünlük kazanırlar. Irkçı ve politik kaygılarla uydurulan hadisler ve oluşturulan mezhepler; Kuran’ın saf, arı, tutarlı mesajına ilaveler olarak dine sokulmuşlardır. Dini mantıksız, zor, ırkçı, Arapçı, çelişkili gösteren bu safsatalardan kurtulmanın yegâne yöntemi Kuran dışında dini kaynak olamayacağının bilincine vararak, din konusundaki tekeli bir tek Kuran’a teslim etmektir.