GERÇEK DİNDAR KİM?
Kuran’da cami imamı, şeyhülislam, müftü, tarikat şeyhi, din adamı gibi Müslümanlara hükmeden, onları temsil eden sınıfların varlığına rastlayamazsınız. Kuran bu sınıfların hiçbirinden bahsetmez iken, halkın geniş bir bölümünün cami imamlarıyla, müftülerle, şeyhlerle dini yanlış bir şekilde özdeşleştirdiklerini gözlemliyoruz.
ESKİDEN BUNLARI SÖYLEYENİN KELLESİ GİDEBİLİRDİ
Bundan önceki bölümlerde Kuran’ın dini ile mezheplerin dini arasındaki farkları gördük. Buna göre iki şık belirmiştir: 1- Kuran dinin kaynağıdır. Kuran’ı tek kaynak kabul edip dini yaşamaya ve anlamaya çalışmak gerekir. 2- Mezhepler dine eşittir. Din, Kuran’dan değil mezheplerden öğrenilir. Günümüzdeki mezhepçi imamlar, şeyhler, müftüler dini temsil etmektedirler.
Eğer bu kitabı okuduktan sonra veya daha evvelden birinci şıkkın doğru olduğunu düşünüyorsanız, lütfen gereğini yapın ve mezhepçi düşüncedeki Diyanet İşleri Başkanlığını, müftüleri, cami imamlarını, şeyhleri dinle özdeşleştirmekten kurtulun. Bilin ki dinimizin resmi temsilcisi sıfatlı dinci meslek kuruluşları yoktur. Kendinize güveninizi kazanın ve dine sahip çıkın. Belki eskiden, bazı Sünni yönetimlerin altında mezhepçi düşünceye dil uzatsaydınız canınız tehlikeye girerdi. Kuran’ın yeterliliğini, mezheplerin sapkınlığını savunmanın karşılığı o yönetimlerde idam olurdu. Günümüzün demokrasileri, mezheplerin savunduğu yapılara nazaran, birçok hususta, Kuran’a daha uygun unsurlar içermektedir. Bu durum, Kuran’a dayalı bir İslam anlayışını savunanlar için çok büyük avantajları beraberinde getirmiştir. Artık Kuran merkezli bir İslam anlayışını savunanlara düşen, seslerini çok daha kuvvetli bir şekilde yükseltip, dini karanlıklarda boğan mezhepçi zihniyettekilerin dinle özdeşleştirilmesini önlemektir. Böylelikle, insanla dini birbiriyle çeliştiren mezhepçi zihniyetin dinden uzaklaştırdığı, hatta dinsizliğe ittiği kitlelerin önemli bir bölümü, umarız insanla, bilimle, mantıkla kol kola ilerleyen Kuran’ın anlattığı İslam’ı tanıyınca, dine yeniden ısınacak ve kendi hatalarını tamir edeceklerdir.
Eğer Kuran’ın anlattığı İslam’ı savunanlar, fırsatları değerlendirip üzerlerine düşeni canla başla yapmazlarsa; Kuran’ı, para karşılığı, pazarlıklar yapıp okuyan hocalar, mevlidhanlar, muska yapan, büyü yapan sahtekâr hocalar, maddi ve manevi sömürünün üstadı şeyhler, bu toplumun parasını, imanını daha uzun yıllar sömürmeye devam edeceklerdir. Sahtekâr dinci ile dinin özdeşleştirilmesindeki yanlış, Kuran ayetlerindeki açıklamalar ile örneklendirilmiştir. Fakat Kuran’ı musikisi için okuyup köşe dönmeye çalışanlar, bu ayetlerin manasını anlayamamışlardır.
DİN ADAMLARI MI, DİN TÜCCARLARI MI?
Ey iman sahipleri! Hahamlardan ve rahiplerden birçoğu halkın mallarını uydurma yollarla yerler ve Allah’ın yolundan alıkoyarlar.
9-Tevbe Suresi 34
Ayette de görüleceği gibi “din adamları” din tüccarlarına dönüşebilmekte ve insanları en başta saptıranlar, bu “din adamları” olmaktadır. Peygamberimiz de bu tarz sahtekâr din adamlarından az çekmemiştir. Fakat sahtekâr din adamları kadar onlara uyanlar da suçludur. Dinimizin etten kemikten insan olarak onay verdiği, dini konularda kendisine güvenebileceğimizi garanti ettiği tek kişi Hz. Muhammed’dir. Onun dışında, gerek onun döneminde yaşamış, gerek ondan sonra gelecekler içinde kimseye böyle bir onay verilmez. Oysa dinimizde Hz. Muhammed dışında “cennetlik” ilan edilmiş o kadar çok kutsal vardır ki! Bu kutsalların ve şeyhlerin dedikleri adeta vahiy gibi kabul görmüştür. Oysa gerçek dindarı ancak Allah bilir. Bunun dışındaki teşhisler ancak zandır. Allah’a inanan ve samimi bir şekilde hayır üreten bir kişi, Allah’a yakın olmayı, Allah’ın sevgili kulu olmayı umabilir. Hiç kimse İmam Rabbanilerin, İmam Gazalilerin, Abdulkadir Geylanilerin, İmam Humeynilerin maneviyattaki üstünlükleri ve mana âleminde lider oldukları şeklinde hiçbir temele dayanmayan iddialar üretmesin. Maneviyat âleminde kimin ne kadar üstün olduğunu Allah’tan başka kim bilebilir? Herhangi bir kişide Allah’tan bir vahiy mi var ki birtakım insanlara manevi makamlar, evliyalıklar dağıtıyorlar?
Fakat din, Kuran’ın anlattığı İslam olmayınca, müritlerin uçurduğu şeyhler de, “en dindar” ve “en takva sahibi” ilan edilen kimseler de, tarikatların ve mezhepçi yapıların anlayışına uygun olarak kutsanmıştır. Mezheplerini tartışılmaz kılmak isteyen bazı kişiler, Hanefi mezhebinin kurucusu Ebu Hanife’nin Allah’ı rüyasında yüz kere gördüğü şeklindeki bir yalanı bile mezhep taraftarlığıyla uydurabilmişlerdir. Kuran’da anlatılan Peygamber mucizelerini aşacak mucizeler yakıştırılan mezhep ve tarikat ileri gelenleri “gerçek dindar” ve “takip etmemiz gereken kişi” olarak sürekli lanse edilmektedirler. Halk, böylece “Bak bu ne büyük adam, rüyasında Allah’ı görüyor… Falanca ölmüş tavuğu diriltiyor… Sen aciz bir insansın, Allah’ın bu üstün kullarına tabi ol. Nefsani olma. Bu Allah’ın sevgili kullarını izle ki kurtuluşa eresin” denilerek uyutulmaktadır. Oysa bu şahıslar, eğer bu iddialarda bulundularsa bu; üstünlüklerine değil, sapıklıklarına delil olur.
Dini her şeyden evvel “evliya” etiketlilerden, cennetin vizesini veren münasebetsizlerden, Allah adına konuşan haddini bilmezlerden kurtarmalıyız. Bunlar dine, dinsizlerden daha büyük zarar vermektedirler. Dinsizler daha çok kendilerine zarar verir. Bunlar ise bilgisi kıt, geleneklerin esiri olmuş halkı hikâyeleriyle kandırarak, din diye kapkaranlık, içinden çıkılmaz ve çelişkilerle dolu bir hayat tarzının içine sokmaktadırlar. Üstelik dinin tekelinin kendilerinde olduğunu zannetmekte ve kendileri dışındakileri “Sen kim oluyorsun ki din adına konuşuyorsun” diye susturmaya ve bir tek kendilerini dinlenir kılmaya çalışmaktadırlar. Bunlardan birçoğu, dinsizlerden daha çok kendilerini eleştiren Müslümanlara düşman olurlar. Çünkü bu Müslümanların, kiminin manen sömürdüğü, kiminin oyuncak yaptığı, kiminin ticari meta olarak kullandığı dini, ellerinden almalarından korkarlar. Kuran’ın birçok yerinde dini temsil ediyormuş gibi gözükenlerin hataları anlatılır. Ama ibret alan nerede?
KİTAP YÜKLÜ EŞEKLER
Kendilerine Tevrat yükletilip de sonra onu taşımayanların durumu, ciltlerle kitap taşıyan eşeğin durumu gibidir.
62-Cuma Suresi 5
Görüldüğü gibi geçmişte Allah’ın kitabını bilip de onun gereklerini yerine getirmemiş olanlar “kitap yüklü eşeklere” benzetilmektedirler. Kutsal kitabımız Kuran’ın gereklerinin yerine getirilmemesinin sebebinin ise Allah’ın kitabının yanına yüzlerce kitabın; hadis kitabı, mezhep kitabı diye konulup, Allah’ın kitabının yüzlerce kitaptan biri haline getirilmesi olduğunu gördük. Bunun sonucu olarak lafta Allah’ın kitabını savunanlar, uygulamada mezheplerin ilmihallerini rehber edinip, yüklenmiş oldukları kitabın gereklerini yerine getirmemekte, onun yerine yüzlerce cilt fıkıh ve hadis kitabını taşımaktadırlar. Bu halleriyle Kuran’da eleştirilen ehli kitaba ne çok benzemektedirler.
İşte en önemli noktalardan biri, bu kitlenin ve onların Kuran’a aykırılıklarla dolu kitaplarının, İslam’ı ve onun biricik kaynağı Kuran’ı asla temsil edemeyeceklerini anlamak ve anlatmaktır. Mevkisi ister halife, ister Diyanet İşleri Başkanı, ister şeyh olsun, ister yatırı en görkemli yatır olsun, ister türbesi en büyük türbe olsun, ister adına her yıl binlerce adak adansın, türbesine bezler bağlansın; bahsi geçen kişiler Kuran’ın değil, mezheplerinin temsilcileridir. Allah’ın bizden istediği ölü tavukları diriltmemiz veya kendisini rüyada görmemiz değildir. Allah’ın mesajı Kuran’ı, yalnız Kuran’ı inançta ve uygulamada rehber edinmemizdir. Bunu yapmayan Kuran’ın birçok ayetiyle çelişmiş olur. Oysa “gerçek dindarlar”ın Kuran’la çelişmemesi beklenir.
Hıristiyanlarda bizim evliyaların karşılığı olan “azizler’’in (saint) hakkında da çok büyük mucizeler anlatılır. Mezarları ziyaret edilir. Bu kişilerin büyük fedakârlıkları ve sürekli ibadet ettikleri, hayatlarını anlatan kitaplarda yer alır. Peki, bu “azizler’’, Hz. İsa’yı oğul tanrı olarak kabul ediyorlarsa, bu “azizler”in anlatılan olağanüstü mucizeleri onların “gerçek dindar” olduğunu gösterir mi? Tabii ki hayır. Demek ki gerçek dindarlığın göstergesi; Hıristiyanlarda da aynen gözlemlenen bu “mucize” hikayeleri, evliyalık ve saintlik menkıbeleri değil, Allah’ın gerçek dinini kavrayıp, uygulamaktır. Bu yüzden “evliya yolu” diye yutturulan mezhepler ve yüzlerce hikâyenin ambalajladığı “gerçek dindar” portresi, hiç kimseyi kandırmasın. Bu hikâyelerle doğru bulunsaydı, Hz. İsa’nın ilah olduğu iddiası da doğru çıkardı! Ne garip tablodur ki Kuran’ı satanlar “dindar” diye biliniyor, büyücülerin ve muska yazanların “hoca efendi” diye etekleri öpülüyor, dini maddi ve manevi menfaatlerini sağlama aracı görenler, bir de utanmadan kendileri gibi olmayıp kendilerince kötü örnek olanları kâfirlikle suçlayıp, aforoz ediyorlar. Bu tiplerden siyasete bulaşmış, tarikat şeyhi olmuş, İslam’a hizmet diye ortaya çıkmış, Tevbe Suresi’nden alıntıladığımız ayetteki gibi saf insanların paralarıyla semirmiş olanlar da vardır. Cahil ve geleneklerle dini karıştıran kişiler, bunların makamlarına, müftü, şeyh gibi sıfatlarına veya kimisinin uzun sarığına ve sakalına kanarak; dinin kendisi olan Kuran’a koşacağına, bunlara koşmaktadırlar. Kuran’dan uzaklaştırılan halk, menfaatler doğrultusunda güdülmeye çalışılmış ve Peygamberimiz’den başka hiç kimseye mutlak onay verilmeyen dinimizde, kutsallaştırılmış insanlar, dinin tartışılmaz ve mutlak otoriteleri gibi sunulmuşlardır. Halk bu yalan çarkını fark etmesin diye Kuran’ın tercümesine de karşı çıkılmıştır, yanına yüzlerce cilt uydurma kaynak da konulmuştur. Halkın önemli bir bölümü, bahse konu kesimin, yaptığı şamata ve göz boyamadan etkilenmiş, bunları din ile özdeşleştirmiş ve “gerçek dindar” sanmıştır.
Geniş bir kesim “Gerçek din bu ise din yaşanamaz” düşüncesi ile dinden uzaklaşmışlardır. Bunlar, mezheplerin uydurmaları nedeniyle dinden uzaklaşınca, Kuran’ın anlattığı haliyle dinin gereklerini de yerine getiremez olmuşlardır. Bu kesimin gerçek dini öğrenmesi ve dinin yaşanabilir olduğunu anlamaları, kendilerine güvenlerini kazanıp, dini yaşamaya niyetlenmeleri açısından hayati öneme sahiptir. Gerçek dindarlar, dine sahip çıkmalıdırlar ki uydurmaları “din” ve uydurma kutsalları “gerçek dindar” sananların uydurmalarından artık kurtulalım. Her konuda olduğu gibi gerçek dindarın kim olduğunu anlamada da hüküm Kuran’a göre verilirse sorun çözülecektir.
Şüphesiz Allah’ın sana gösterdiği gibi insanlar arasında hükmetmen için Kitab’ı gerçek olarak indirdik.
4-Nisa Suresi 105