KELLE SAYISI SAYILARAK GERÇEK BULUNABİLİR Mİ?
Peygamberimiz’in döneminde elleri ile kendi putlarını yapanların nasıl olup da bu putlara taptığına hayret ederiz. Üstelik Peygamberimiz’in putlara tapmanın saçmalığını ve tek Allah’a ibadet edilmesi gibi mantıklı bir savı ortaya koymasına rağmen, nasıl olup da reddedildiğini, üstelik el yapımı putlar uğruna öldürülmek istendiğini hatırlayınca hayretimiz artar. Peki, peygamberleri putların uğruna öldürmeyi bile isteyebilen yığınları harekete geçiren mekanizma neydi? Kuran bize bu mekanizmanın “gelenek” olduğunu göstermektedir. Kendilerine gelen her mesajı “Biz atalarımızın yolundan, geleneklerimizden vazgeçmeyiz” diye reddeden kitlelerin, doğru yolda olmak için gelenekleri taklidi yeterli görmeleri, bu kitlelerin sapıklığının sebebidir.
Onlara, “Allah’ın indirdiğine uyun” denildiğinde; “Hayır biz atalarımızı üzerinde bulduğumuza (geleneğe) uyarız” derler. Ya atalarının aklı bir şeye yetmez, doğru yolu bulamamış idiyseler?
2-Bakara Suresi 170
Kuran’ın birçok ayetinden, sapıtanların geleneğe uymak uğruna sapıttığını ve geleneğe karşı gelen düşüncelere şiddetle karşı çıktıklarını görüyoruz. Yukarıdaki ayete dikkat edersek, geleneğe karşı getirilen ilk izah, aklın kullanılmasının gerekliliği ve ataların aklı kullanmadığıdır. Kuran’da, bu ayetle, vahyin ve akılsal kriterlerin üzerine oturtulmayan hiçbir geleneğin (ne kadar köklü olursa olsun), hiçbir önemi olamayacağı ortaya konulmaktadır.
PEYGAMBERLER KENDİ DEVİRLERİNİN RADİKALLERİDİR
Dinler tarihini incelersek, aklın ve geleneğin çarpışmasının birçok örneğini görürüz. Her peygamber kendi döneminin radikalidir, yani olayları kökten değiştirmeye kalkan kişisidir. Peygamberler, Allah’tan aldıkları mesajı insanlara iletirler ve iman sahipleri, akılları ve vicdanları aracılığıyla Allah’ın delillerini görerek, Allah’ın mesajlarına ve onları getiren peygamberlere uyarlar. Bunu yaparken kendi toplumlarının gelenek ve göreneklerinden Allah’ın mesajı ile çelişenlerin hepsini bir kenara atarlar. Mesajı reddedenler ise geleneği yıktıkları için onları bozgunculukla, atalara ihanetle suçlarlar ve atalar (gelenek) namına aklın yolunu reddederler. Mesajı reddedenler için akıl, başvurulması gereken bir kriter değildir. Mesajı reddetmek için mesajın gelenekle çelişmesi yeterlidir. Ayrıca akılcı bir izaha gerek yoktur. Geleneği sürdüren unsur taklittir. Taklitte akılcı kriter aranmaz. Akılcı düşünce, körü körüne taklidi reddeder, delil ister. Bu yüzden taklide dayalı gelenek, aklın işletilmesine hoş bakmaz. Çünkü işleyen akıl, gelenekteki yanlışlıkları sorgulayacak ve reddedecektir. Böylece taklit ortadan kalkacaktır. Bu yüzden atalardan miras kalan gelenek ve bunu devam ettiren taklit, hak dine götüren akılcı düşünceyle hiçbir zaman bağdaşamaz. Tarih boyunca ataları taklidin, Allah’ın indirdiği dinlere karşı teşkil ettiği engel, Kuran’dan şu ayetlerle örneklenebilir:
Nuh Peygamber’e karşı şöyle denilmiştir:
… Hem biz, bunu geçmiş atalarımızdan da işitmiş değiliz.
23-Müminun Suresi 24
Hud Peygamber’e karşı şöyle denilmiştir:
Sen bize yalnızca Allah’a kulluk etmemiz ve atalarımızın kulluk etmekte olduklarını bırakmamız için mi geldin?
7-Araf Suresi 70
Salih Peygamber’e karşı şöyle denilmiştir:
… Atalarımızın kulluk ettiklerine kulluktan sen bizi engelleyecek misin?
11-Hud Suresi 62
Şuayb Peygamber’e karşı şöyle denilmiştir:
Ey Şuayb, atalarımızın kulluk ettiklerini bırakmamızı ya da mallarımız konusunda dilediğimiz gibi davranmaktan vazgeçmemizi senin namazın mı emrediyor?
11-Hud Suresi 87
İbrahim Peygamber’e karşı şöyle denilmiştir:
Biz atalarımızı böyle yaparken bulduk.
26-Şuara Suresi 74
Musa Peygamber’e karşı şöyle denilmiştir:
… Biz geçmiş atalarımızdan bunu işitmedik.
28-Kassas Suresi 36
Peygamberimiz’e karşı ise şöyle denilmiştir:
… Bu sizi atalarınızın kulluk etmekte olduklarından alıkoymak isteyen bir adamdan başka bir şey değildir.
34-Sebe Suresi 43
“ŞANLI ATALAR” EDEBİYATI
Kuran’a göre Allah’ın kitabı üzerinde olmadan, akılcı bir yol seçmeden doğru yola erişilemez. Kuran, akıllara yolu kapayıp, geleneği din yapan zihniyeti reddeder. Oysa bugün, din adına ortaya çıkanların çoğu, akıllara tüm kapıları kapatıp, gelenek haline dönüştürdükleri mezhepleri, “din” diye halka yutturmaya çalışmaktadırlar. Bugün birçok kişiye, Kuran’ın sunduğu İslam’ı anlatıp midye ve karidesi haramlaştırmanın, haremlik selamlığın Kuran’da olmadığını söylediğinizi düşünün: “Bunca yıldır atalarımızdan gördüğümüz budur, sen bunca evliyaların içinde olduğu geçmiş nesillerden iyi mi biliyorsun?” ifadesine benzer bir cevapla karşılaşabilirsiniz. Veya “Bu yolda akılla yürünmez, şanlı atalarımız bunları halletmiş, sen de onlara tabi ol, kurtuluşa er” şeklinde uyarılarla karşılaşabilirsiniz. Kuran’ın anlattığı İslam’a karşı çıkan bu kitlelerle, Peygamberimiz’e karşı çıkanlar arasındaki ortak zihinsel yapıyı hemen fark edersiniz. Tüm bu kitleler “tarihsel süreçten gelmeyi” diğer bir tabirle “atalardan mirası” başka bir anlatımla “geleneği”, Allah’ın vahyi Kuran’dan da, akıldan da üstün tutmaktadırlar. Siz şahıslara Kuran’a göre haremlik selamlık diye bir yasağın olmadığını anlatırken, şahıslar size mezheplerle cevap vermekte ve mezheplerin doğruluğu için atalarımızın mezheplere inandığını ve mezheplere inanan kişi adedinin çokluğunu delil olarak gösterirler. Bunlar, Allah’ın yegâne kılavuzu Kuran’a karşın atalarının kabullerini ve bu kabullerini içeren kitapları delil diye gösterirler.
20- …İnsanlardan öyleleri vardır ki; hiçbir ilme dayanmadan, bir yol gösterici ve aydınlatıcı bir kitaba dayanmaksızın Allah hakkında mücadele edip durur.
21- Onlara “Allah’ın indirdiğine uyun” denildiğinde, şu cevabı verirler: “Hayır biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız…”
31-Lokman Suresi 20, 21
Bu ayetler, genel bir şekilde herkese hitap eder. Sadece ortak koşucu putperestlere hitap etmez. 20. ayeti iyice okursak, kitapsız bir şekilde Allah hakkında konuşan, mücadele eden kişilerin yanlışına dikkat çekildiğini görürüz. 21. ayette, Allah hakkında mücadele eden bu kişilerin, Allah’ın indirdiği kitaba davet edilmelerine karşı nasıl yan çizip atalarının yolunu, yani gelenekleri benimsediklerini anlıyoruz. Bu ayetlerden, Allah hakkında mücadele edenlerin, Allah’ın indirdiği kitaba dayanmadıkları takdirde muhtemelen gelenekçiliği, ecdatperestliği, atalarının yolunu benimsedikleri sonucunu çıkartabiliriz. Bunlardan bazıları, Kuran’a saygı gösteriyor olabilirler ama Kuran’ın yanına dini kaynak diye yüzlerce cilt eseri koyarak ve atalarının hayata bakışını ve geleneklerini, bu kitaplarıyla dinselleştirerek, Kuran’ı yüzlerce dini kaynaktan herhangi bir kaynağa indirerek, dine büyük zarar vermektedirler.
BİLMEDİĞİNİN ARDINDAN GİTME
Bu, ayetlerini iyiden iyiye düşünsünler ve temiz akıl sahipleri öğüt alsınlar diye sana indirdiğimiz mübarek bir kitaptır.
38-Sad Suresi 29
Bilmediğin bir şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve kalbin hepsi ondan sorumludur.
17-İsra Suresi 36
Kuran’a göre, bilinmeyen bir şeyin ardına düşülmemelidir. Atalarımızın bize ilettiği bir yapıyı, sırf atalarımız iletti diye kabul etmek ve savunmak, bu ayetle çelişir. Kuran’a göre, her iman sahibi akletmelidir. Kuran, atalarımızı takip eden sürüler olmamamızı istemektedir. Buna karşın, mezhepçi dini yapıyı savunanlar, birçok zaman aklın gereksizliği, aklın imanla çeliştiği yönünde Kuran’a ters fikirler ileri sürmektedirler. Aslında buna şaşırmamak gerekir. Yoksa uydurma mezhepçi yapılardaki akılla bağdaşmayan yüzlerce izah, din diye nasıl yutturulacaktır? Elbette ki akıl reddedilerek. Kitleler öyle bir hale getirilmiştir ki ya akıl reddedilip din kabul edilecek ya da kişiler aklına sahip çıkıp din konusunda şüphelere boğulacaklardır. Bu kitabın temel amaçlarından biri de kitlelere bu iki şık arasında sıkışmadıklarını, din diye yutturulan mezheplerin din olmadığını, gerçek dini yalnız ve yalnız Kuran’ın temsil edebileceğini ve bu dinin akılla çelişmediğini göstermektir.
Kuran, Allah’ın kudretinin delillerinin aklın işletilmesi ile bulunabileceğini söyler. Fakat Kuran, aklın kullanılmasını sadece Allah’ın kudretinin delilleriyle sınırlamaz. Allah’ın kudretinin aklın işletilmesi sonucu anlaşılması, aklın işletilmesinin önemini ve Allah’ın, aklın düzgün çalıştırılmasını doğruya ulaşmada bir aracı yaptığını gösterir.
HİNDULAR KELLE SAYARSA
Kuran’ın yanına yüzlerce kitap koyup Kuran’ı etkisiz kılmaya çalışan ve akla savaş açan gelenekçi-mezhepçi İslamcılar, tarihsel geçmişe sahip olmalarından ve kalabalık olmalarından delil çıkartmaya çalışmaktadırlar. Oysa Kuran’a göre bir gerçeğe, o gerçeğe uyanların kelle sayısını sayıp ulaşamazsınız. Bu mantıkla, Hinduların arasında doğan biri, etrafta saydığı kellelerin çoğunluğunun inancından dolayı, ineklerin kutsal olduğuna inanabilir. Böylece ataların izinde olmanın ve kendisine benzer bolca kelle saymanın, doğru yolda olduğunu gösterdiğini düşünür. Ya da daha evvel örneğini verdiğimiz bir Hıristiyan’ı düşünün. Atalarından gelen gelenekte, Katoliklik veya Ortodoksluk gibi köklü mezheplerde, Hz. İsa’nın “oğul tanrı” kabul edildiğini gören ve etrafında Hz. İsa’yı “oğul tanrı” kabul edenleri daha fazla bulan bu şahıs; Hz. İsa’yı oğul tanrı kabul ettiğinde, kelle sayıcısı mantığa göre haklı olacaktır. Geleneksel-mezhepçi İslamcı, bu örneklerdeki yaklaşımlara haklı olarak karşı çıkar ve aşağıdaki ayetleri örnek gösterebilir:
Yeryüzünde olanların çoğunluğuna uyarsan, seni Allah’ın yolundan saptırırlar. Onlar ancak zanna uyarlar ve onlar ancak zan ve tahmin ile yalan söylerler.
6-Enam Suresi 116
Onların çoğu, Allah’a ortak koşmadan iman etmez.
12-Yusuf Suresi 106
Bu ayetlerden de anlaşılacağı gibi çoğunluğa uymak, çoğu zaman kişilerin sapıtmasına sebep olabilir. Birçok zaman diliminde azınlıklar haklı olmuşlardır. Allah, kelle sayıp gerçeği bulmamıza olanak vermemiş ve aklımızı işletmeye bizi mecbur etmiştir. Gelenekçi-mezhepçi İslamcıların bir Hindu’ya veya bir Hıristiyan’a yanlışını gösterirken yukarıdakine benzer izahlar yaptığına, bu ve benzeri ayetleri kullandığına şahitlik edebilirsiniz. Hindu veya Hıristiyan’a akıl vermekte doğru ölçüleri kabul eden gelenekçi-mezhepçiler, Kuran’ın anlattığı İslam’a davet edildiklerinde, hemen çoğunluk olduklarının arkasına saklanmaya, tarihsel kökenlerine sığınmaya kalkarlar. Çoğunluğun ve geleneğin, Hz. İsa’yı oğul tanrı, ineği ise kutsal kabul edenleri nasıl saptırdığını gelenekçiler çok iyi anlar ve anlatırlar. Fakat Kuran’ın anlattığı İslam’a karşı çoğunluk ve geleneği, kendi delilleri yapmaya çalışanlar yine aynı şahıslardır!
HEM AKLINI ÇÖPE ATIP HEM DE AKIL VERMEYE SOYUNANLAR
Kuran’a göre inananlar, inandıkları gerçekler uğruna toplumun gelenekleriyle zıt düşmekten, toplumdan dışlanmaktan çekinmemelidirler. Kuran’da, peygamberlerin bu konuda nasıl örnek teşkil ettiklerini ve canları pahasına toplumlarının yanlış kabullerine nasıl karşı koyduklarını görebiliriz. Bizim gözlemlerimize göre, mezhepçi İslam’ı yaşayan birçok kişi arkadaşlarının, cemaatinin, ailesinin kendisini dışlamasından; “Bizim oğlan sapıttı, başörtüsünü inkâr ediyor” veya “Bizim kız mezhepsiz olmuş, üstelik erkeklerle el sıkışmaya başlamış” veya “Ahmet hadis düşmanı olmuş” veya “Leyla hayızlı namaz kılıyormuş, vah vah” gibi izahlar yapmalarından, iğneli kınamalardan çekinmektedirler. Gelenekleri ve kalabalıkların kelle sayısını putlaştıranların durumu çok gariptir. Bu kitleler taklidi akla üstün tutup, geleneği ve çoğunluğu taklit ederler. Sonra taklide kurban ettikleri akıllarıyla, size akıl hocalığı yaparlar. Bunlar hem güdülen koyun olmanın erdemini savunurlar, hem de sizi gütmeye kalkarlar! Toplumun kabullerine karşı çıkamayanlar, hele hele bu kabullerin en yoğun ve en koyu yaşandığı tarikatların yakınlarında iseler, bu gruplardan gelecek baskı ve arkadaş ortamını kaybedip yalnız kalma korkusu, bu kişilerin gerçekleri görmezden gelmesinin sebeplerinden biri olabilmektedir. Toplumun geleneklerini, tabularını koruması da işte bu dışlama mekanizmasıyla mümkün olmaktadır. Allah’ın rızasından uzaklaşmaktan korktuğundan daha çok toplumdan dışlanmaktan korkanlar, elbette ki geleneklerin zihinlere vurduğu zincirlerden kurtulamazlar.
Allah kuluna yetmez mi? Seni, O’ndan başkasıyla korkutuyorlar.
39-Zümer Suresi 36