KURAN VE YÖNETİM
Uydurulan dinin kullanıldığı ve çok büyük istismarların yapıldığı alanlardan diğer bir tanesi yönetimdir. Kendi şahsi görüşlerini hâkim kılmak isteyenler, Allah’ı ve dini kullanarak insanlığı yönetmeye kalkışmışlardır. Örneğin Kuran’a göre kadının, yönetimde etkin bir role sahip olmasında da en üst makamlara çıkmasında da en ufak bir engel yoktur. Kuran bu konuda bir yasak getirmemişken, geleneksel İslam bu konuda da Kuran’ın getirmediği bir yasağı getirip, insan neslinin yarısı olan kadınları yönetimdeki etkin görevlerden mahrum etmiştir. Ayrıca “Liderler Kureyş’tendir” şeklinde bir uydurma hadisle, insanların tek bir kabileden çıkan insanlar tarafından yönettirilmeye çalışılması da geleneksel İslam’ın uydurmalarından biri olmuştur. Daha ileriki yıllarda, şeyhülislamlara birçok konuda siyasi menfaatlere uygun fetvalar verdirilmesi, örneğin bebek çağında çocukların öldürülmesini dinen caiz gösteren fetva verdirilmesi, siyaset adına dinin kullanılmasının tezahürleri olmuştur. Ne yazık ki Sünni ve Şii mezhepçi yönetimler ve onların baskıcı idareleri altında “din” adına sayısız istismarlar sergilenmiştir.
YÖNETİMDE TEMEL İLKELER
Kuran’da açıklanmayan hususların insanların tercihine bırakıldığını daha önce gördük. Bunlar, insanların, akıllarını çalıştırmalarıyla ve Kuran’ın koyduğu temel prensipleri gözetmeleriyle doldurulmalıdır. Fakat şurası unutulmamalıdır ki insanların bu tercihleri Kuran’ın hükümleri gibi değerlendirilemez. Örneğin belli bir devlet yönetimi veya halifelik gibi uygulamalar, Kuran’ın evrensel dini bir hükmü olarak gösterilemez. Kuran’ın koyduğu hükümler evrenseldir; mekânın ve zamanın değişmesi ile Müslümanlar bu hükümlerden vazgeçemez. Örneğin Kuran’ın bir hükmü olmayan halifelikten vazgeçilebilir ama Kuran’ın hükmü olan “şura” ve “adalet” gibi yönetimde önemli ilkelerden, zamanın ve mekanın değişmesiyle vazgeçilemez. Kuran’da geçen ve yönetimde dikkat etmemiz gereken evrensel bazı ilkeler şunlardır (Bu aktarımlarımızda özellikle şu kitaptan faydalandık: Prof. Dr. Beyza Bilgin, Prof. Dr. Rami Ayas ve diğerleri, İslam Gerçeği):
ŞURA: “Şura” ile yönetim konusunda ilgili tarafların fikirlerinin alınması ve yürürlükteki yönetimin danışma mekanizmasını kullanması kastedilir.
Onların iş ve yönetimleri aralarında şura iledir.
42-Şura Suresi 38
Allah’tan bir rahmet sayesindedir ki sen onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba saba, katı yürekli olsaydın, senin çevrenden kesinlikle dağılır giderlerdi. O halde bağışla onları, af dile onlar için, iş ve yönetim konusunda da onlarla şuraya git.
3-Ali İmran Suresi 159
Ali İmran Suresi’ndeki ayetten göreceğimiz gibi “şura” Peygamberimiz’in bile uygulaması gereken bir kurumdur. O zaman hiç kimse kendisini şura-üstü görüp, insanlara danışmaya ihtiyacı olmadığını, keyfince insanları yönetebileceğini söyleyemez. Ayrıca aynı ayetten “şura”nın yumuşaklıkla, merhametle beraber olduğunu; kaba sabalıkla, katı yüreklilikle beraber olmadığını anlıyoruz. “Şura”nın, bir sistem olarak değerlendirildiğinde, cumhuriyet ve demokrasi sistemine yakın yönleri olduğu düşünülebilir. Şunu da unutmamak gerekir ki Kuran’da “şura”nın şekli ve yöntemi gösterilmemiştir. Bu demektir ki şekil ve yöntem zaman ve şartlara göre belirlenecektir. Kaçınılmaz olan şudur; yönetimin ve birlikte yaşamanın her seviyesinde “şura” esastır.
ADALET: Kuran’ın birçok ayetinden “adalet” ilkesinin önemi anlaşılır. Bu, ikili ilişkilerden yönetime kadar gözetilmesi gereken çok temel Kurani bir ilkedir.
Ey inananlar! Adalet ve dürüstlüğün tanıkları olarak Allah için kollayıp gözetenler olun. Bir topluluğa kininiz, sizi adaletsiz davranmaya asla itmesin. Adaletli olun. Bu korunup sakınanlar için daha uygundur.
5-Maide Suresi 8
Allah sizi din hakkında sizinle savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkartmayan kimselere iyilik etmekten, onlara adaletli davranmaktan menetmez. Allah adaleti ayakta tutanları sever.
60-Mümtehine Suresi 8
EMANETİN EHLİNE VERİLMESİ: Kuran emanetlerin ehline verilmesini emreder. En önemli emanetlerden biri ise toplumun yönetim kademelerinde yer almaktır. Demek ki bu kademelere becerikli, dürüst, işini iyi bilen kimselerin getirilmesi, Kuran’ın koyduğu temel ilkeler açısından da gözetilmesi gereken bir sorumluluktur.
Şu bir gerçek ki Allah size emanetleri ehil olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emrediyor.
44-Nisa Suresi 58
YÖNETİCİLERİN YÖNETİLENLERDEN OLMASI:
Müslümanların itaat etmesi gereken yöneticilerin kendi aralarından olması gerektiği de belirtilmiştir. Bunlara “ulul-emr” denilmiştir ki bunlar toplumun yönetiminde emir yetkisini elinde bulunduran kişilerdir. Bunlar Allah’a inanan, Allah sevgi ve korkusunu içinde taşıyan kişiler olursa, tüm toplum bunun hayrını görür. Toplumsal yaşamanın kaçınılmaz olarak bir hiyerarşiyi gerektirdiğini tüm sosyal bilimciler bilir, toplumsal yaşamın kaostan çıkması, toplumsal yönetimin getirdiği bu hiyerarşinin danışma, adalet gibi ilkeleri uygulamasına ve hiyerarşide yönetme pozisyonunda olanların bu vazifeye uygun kişilerden seçilmelerine bağlıdır.
Ey inananlar! Allah’a itaat edin, Allah’ın elçisine ve sizden olan ulul-emre (yöneticilere) itaat edin.
4-Nisa Suresi 59
DİNDE ZORLAMA YOKTUR
Mezhepçi İslam anlayışlarını benimseyenlerin, Kuran’la çeliştikleri noktalardan çok önemli bir tanesi; dini hükümlerin, baskı ve şiddet kullanılarak uygulatılmasını savunmalarıdır. Oysa bu, Kuran’ın birçok ayetine aykırıdır. Bu tutumu yasaklayan ayetlerden biri şöyledir:
Dinde zorlama yoktur. Gerçek şu ki doğruluk ve sapıklık birbirinden ayrılmıştır.
2-Bakara Suresi 256
Kuran, mezarlıklarda okunan, evin duvarında asılı olup rehber edinilmeyen, sözde saygı gösterilen fakat mezhep kitaplarının açıklamasıyla ancak anlaşılabilecek bir kitap gibi algılanmaktadır. Kuran’ı bu kalıba sokanlar, Kuran’ın “Dinde zorlama yoktur” hükmünü göz ardı etmişler; namaz kılmayanlara, oruç tutmayanlara çok şiddetli cezalar öngörmüşlerdir. Din adına sergilenen bu zulümler sonunda bazı kimseler, yanlış adrese giderek bu zulümden kurtulmaya çalışmışlar ve dinsizliğe sığınmışlardır. “Din” adına yapılan zulüm de dinsizlik adına yapılan zulüm de insanların yaratılışına aykırı yollara götürmektedir. Kuran’ın ortaya koyduğu din, bu iki zulüm yolundan da kurtuluşun reçetesidir.
PADİŞAHLIK SİSTEMİ KURAN’LA UYUŞMAZ
Kuran yönetim için önemli olan şura, adalet, dinde zorlamanın olmaması, emanetin ehline verilmesi gibi temel ilkeleri belirlemiş ve birçok hususu ise kişilerin tercihlerine bırakmıştır. Bu ilkeler açısından olaya baktığımızda dünyadaki krallık, padişahlık gibi rejimlerin Kuran’a uygun olmadığını anlarız. Çünkü Kuran emanetin ehline verilmesini ister, bu da devletin yönetiminin en becerikli kişilere verilmesini gerektirir (kadın erkek ayrımı yapılmadan). Oysa padişahlık, krallık gibi sistemlerde yönetim en becerikli ve ehil olana değil, falancanın en büyük erkek evladına veya bir yakınına verilir. Ne yazık ki dine referans vermeyen birçok yönetim; “Dinde zorlama yoktur” ve benzeri Kuran ayetlerine, kadınlarla erkeklerin birbirinin elbisesi olduğunu söyleyen ayete, yönetimde danışmayı ve emanetlerin ehline verilmesini söyleyen ayetlere “İslam” adına insanları yönetmeye kalkışmış birçok yönetimden daha çok uymuştur.
Kuran’ın hükümleri ne Sünni şeriatına eşitlenebilir, ne de halifelik diye bir müessese Kuran’da geçer. Bugün insanların “şeriat” denildiğinde anladıkları, Kuran’ın anlattığı İslam’dan çok Sünni mezheplerdeki kişilerin dini yorumlarının çoğunluğu oluşturduğu bir sistemdir. “Şeriat” kelimesi “yol, tarz, metot” gibi manalara gelir ve Kuran’da hiçbir zaman için dinimizin adı olarak kullanılmaz. Kuran’a göre dinimizin adı “İslam”dır. İslam dışındaki Şeriat, Sünnilik, Hanefilik, Şiilik, Şafilik, Alevilik tanımlarının inancımıza karşılık kullanılması dinimizden sapmalardır. (Müslüman kelimesi İslam ile aynı kökten gelir ve “İslam olan kişi” manasında olduğu için aynı İslam gibi doğru bir kullanımdır.) Dinimizin sahibi bir tek Allah, kaynağı bir tek Kuran, Peygamber’i bir tek Hz. Muhammed’dir.
MEZHEPLERİN SAHTE YUMUŞAK YÜZÜ
Kendi hegemonyalarını sürdürmek ve kadın sömürülerine devam etmek isteyenler, geleneklerini uygulamakta erdem görüp akılcı düşünceden korkanlar, tarikat rantlarının ellerinden gideceğinden panikleyenler Kuran’a dayalı İslamiyet’in en büyük düşmanlarıdırlar. Kuran’a göre İslam’ı anlatanlara, ateistlerin göstermediği düşmanlığı, bu kesim sergilemektedir. Bunun sebebi basittir: Kuran’a göre İslam, bu kesimin sömürü aracı olarak kullandıkları “din”in sundukları gibi olmadığını; yönetim şekillerini, kadına bakışlarını, baskıcı idare biçimlerini, tarikatlarını Kuran’a göre değil örflerine, heva ve heveslerine, Arap geleneklerine göre oluşturduklarını göstermektedir. Bu kesim, sömürü araçları olan “din” ellerinden alınınca, bunu alanlara “yahudi, mason, sapık, ajan” gibi sözlü ve fiili saldırılarda bulunmakta ve güneşi balçıkla sıvamaya çalışmaktadırlar.
Bugün biz Sünni mezheplerin sahte yumuşak yüzüyle muhatabız. Ortamları müsait olursa gerçek yüzünü de görürüz, merak etmeyin. Sünni düşünce tam anlamıyla iktidara gelse, yönetimi ele alsa ne yapacağını merak mı ediyorsunuz? O zaman IŞİD’i inceleyin, bunun örneğini göreceksiniz. Sünni mezheplerde haremlik selamlığın da, peçenin de, kadının toplumdan tamamen soyutlanıp köleleştirilmesinin de, müziğin ve resmin yasaklanmasının da dayandırıldığı, “temel kaynak” olarak gördükleri Kuran dışı eserler vardır. IŞİD taraftarları kafalarından yeni izahlar uydurmadılar!
Hanefi mezhebine göre namaz kılmayan, kılmaya başlayana kadar dövülür, diğer üç Sünni mezhepte namaza başlamayı reddederse öldürülür. Oruç zorla tutturulur… Tüm bu fetvalar, Sünni mezheplerce tespit edilmiş belirlenmiş hükümlerdir. Bu mezheplerin yönetiminde kadının yüzünü gösterip gösteremeyeceği şüphelidir. Arapların Emevi ve Abbasi yönetimleri dönemindeki örflerin ve hayata bakış açılarının dondurulması olan bu mezhepler, Kuran’ın anlattığı dinin anlaşılmasındaki en büyük engellerdir. Ne yazık ki dini iyi bilmeyen kitleler bu mezhepçi yaklaşımların izahlarını “din” sanmaktadırlar. İnşallah herkesin katkılarıyla, Kuran’ın anlattığı dini, bu mezhepçi anlayıştan kurtarmayı başarabiliriz.