MEZHEPLER-TARİKATLAR-HURAFELER

HIRİSTİYANLARDAN VE MUSEVİLERDEN İBRET ALMAK

Yahudiler
Resim : Yahudiler
Kuran’da, geçmiş toplulukların hataları ibret almamız için anlatılır. Bu topluluklardan günümüzde de varlığını sürdüren Hıristiyanlık ve Museviliği ele alırsak, içine düşülen hatalardaki benzerliği hemen kavrayabiliriz. Bu ortak temel hatalar; peygamberleri ve din adamlarını aşırı yüceltme, Allah’ın kitabı dışında kitaplar oluşturma, Allah’ın dinini mezheplere bölmektir.

Papazların ve mezheplerin din adına matbaaya ve halkların kendi dillerinde ibadet etmelerine karşı çıkmaları, Hıristiyanlıkta din adına yapılan yobazlığa örnektir. Bir Hıristiyan din adamının şu sözlerinden bunu anlayabiliriz: “Matbaanın bulunmasıyla kitap yayınlarının çoğaldığı ve eğitim-öğretimin geliştiği doğrudur fakat aynı zamanda fikir ve görüş ayrılıklarının oluştuğu da bir gerçektir. Bunun sonucu olarak insanlar Kilise’nin yerleştirdiği iman ve akideler konusunda düşünmeye ve sorular sormaya başlamışlardır. Din kitaplarını okuyor, anlıyor ve kendi anladıkları dilde ibadet ediyorlar. Bu nedenle kendi kendilerine din adamlarına artık gerek bulunup bulunmadığı sorusunu sormaları söz konusudur. Eğer herkes kendi bildiği dilde ve kendi anladığı şekilde Tanrı’ya ibadet etmeye kalkışacak olursa… Böyle bir durum bizim mensup bulunduğumuz din adamları sınıfının çok zararına olur. Din esaslarının, din adamlarının dışında hiç kimse tarafından bilinmemesi koşul olmalıdır” (Bakınız: İlhan Arsel, Toplumsal Geriliklerimizin Sorumluları: Din Adamları, s. 18). Bu alıntıyı yapan ateist yazar Arsel, bu durumla ilgili haklı tespitler yapmakta fakat daha sonra bunları haksız bir şekilde “din adamı” eleştirisinden çıkarıp “din” eleştirisine çevirmektedir. Hıristiyanlıkta bilimsel gelişimin önünü tıkayan ve geciktiren, mezheplerin savaşlarıyla ortalığı kan gölüne çeviren papazların hegemonyası kaybolur diye matbaaya, kendi dilinde ibadete karşı çıkan, aforoz, endülüjans, engizisyon gibi kurumlarıyla halka kan kusturan, kulların affedilme yetkisinin bile kendisinde olduğunu iddia eden hep Kilise olmuştur.

Dinimizin bağlıları, Hıristiyanların ve Musevilerin sapmalarını çok iyi tespit eder ve çok mantıklı eleştirirler. Ne yazık ki bu eleştiriyi yapanların birçoğu, İslam dünyasındaki Allah’ın gönderdiği dinden sapmaları eleştirmede aynı sağduyuyu gösterememektedirler. Allah’a şükür ki inanç alanını Hıristiyanlıktaki üçleme gibi uydurmalardan iyi bir şekilde koruyabildik. Fakat bu, uygulama alanında “İslam” olarak sunulan “din”in içine birçok uydurmanın sokulduğu gerçeğini görmezlikten gelmemize sebep olmamalıdır.

Enam Suresi 154, Araf Suresi 145. ayetlerde Tevrat’ın da aynı Kuran gibi detaylandırıldığını görüyoruz. Oysa Yahudiler ellerinde detaylı bir şekilde Tevrat dururken “mişna” ve “gemara” başlıklarıyla, kutsala fatura edilmiş rivayetlerle dinlerine ilaveler yapmışlardır. Oysa Yahudilere dinleri Tevrat’ta detaylı olarak açıklanmıştır. Kuran’ın izahına göre Yahudiler Tevrat’ta, Hıristiyanlar İncil’de hükümlerini bulurlar. (Bu kitapların orijinalliğini ne ölçüde koruyabildiği, önemli bir konu olsa da, bu kitapta bu konu ele alınmayacaktır.)

 

Biz indirdik Tevrat’ı, Biz. İyiye ve güzele kılavuz var onda, ışık var. Teslim olmuş Peygamberler, Yahudilere onunla hükmederlerdi…

5-Maide Suresi 44

 

İncil ehli, Allah’ın onda indirdikleriyle hükmetsinler. Allah’ın indirdiğiyle hükmetmeyenler sapkınlardır.

5-Maide Suresi 47

 

HIRİSTİYANLIKTAKİ BABA-OĞUL MESELESİ

Hristiyanların Üçlemeyi Anlatmak İçin Kullandıkları Çelişkili Bir Resim
Resim : Hristiyanların Üçlemeyi Anlatmak İçin Kullandıkları Çelişkili Bir Resim

 

Hıristiyanlıktaki en büyük sapma olan Hz. İsa’nın Allah’ın oğlu olduğu ve üçleme sapmalarını ele alalım. Bugünkü bilinen en eski İncil bile Latince’dir. Hz. İsa’ya indiği dilde bir İncil elde mevcut değildir. Orijinalinde ne olduğunu bilmediğimiz kelimeler Latince’ye “Baba” ve “Oğul” şeklinde çevrilmiştir. Fakat bu Latince tercümelerde bile “Oğul” kelimesi, sadece Hz. İsa için değil, Allah’ın tüm sevgili kulları için kullanılır. Aynı şekilde “Baba” kelimesi de sırf Hz. İsa’nın Baba’sı manasında değil, tüm kulların Baba’sı manasında kullanılır:

 

45-Siz göklerde olan Babanız’ın oğulları olasınız.

İncil-Matta 5,45

 

1717-Benim Babam’ın ve sizin Babanız’ın, benim Allah’ımın ve sizin Allah’ınızın yanına çıkıyorum.

İncil-Yuhanna 20,17

 

Yani mevcut İncil’i şu andaki tercümesiyle eline alan bir kişi bile şu andaki anlatımıyla “Allah’ın oğlu ezeli tanrı İsa”yı İncil’de bulamaz. Çünkü bu tabirin tüm insanlar için kullanılması, bu kavramın mecaz bir kavram olduğunu gösterir. Bizim tahminimize göre İncil’in orijinalinde “kul” manasına yakın bir kelime “oğul”; “Yaratıcı” veya “Rab” manasına yakın bir kelime de “baba” diye çevrilmiştir. Fakat her şeye rağmen İncil’in her yerinde bu kelime bu tarzda çevrildiği için, kelimenin tüm insanlık için kullanılmış olmasından, ne manayı kastettiği anlaşılabilir. Günümüzdeki İncil çevirilerini incelemek bile tercümelerle Hıristiyanlıkta ne kadar tahrifat yapılabildiği hakkında fikir sahibi olmamızı sağlayacaktır:

 

35-İsa kovulmasını haber alır almaz onu aradı ve ona sordu, “İnsanoğlu’na inanıyor musunuz?”

Yeni Amerikan İncil-Yuhanna 9,35

35-İsa kovulduğunu duydu ve onu bulunca şöyle dedi: “İnsanoğlu’na inanıyor musunuz?”

Yeni Uluslararası İncil-Yuhanna 9,35

 

35-İsa ne olduğunu duyunca adamı buldu ve ona: “Mesih’e inanıyor musunuz?” dedi.

Yaşayan İncil-Yuhanna 9,35

35-İsa kovulduğunu duydu ve onu bulunca şöyle dedi: “Tanrı’nın Oğlu’na inanıyor musunuz?”
Kral James İncil’i-Yuhanna 9,35
Dördüncü tercümedeki Kral James İncil’inde, ilk iki İncil’deki “insanoğlu” ifadesinin nasıl “Tanrı oğlu” ifadesine dönüştüğüne dikkat edin. Ayrıca bu “Baba” ve “Oğul” ifadelerinin kullanımında saptırma olduğu Matta’nın şu bölümünden de anlaşılabilir:

İncil-Matta 23,9

 

9-Yeryüzündeki kimseyi babanız diye çağırmayın, zira Baba’nız birdir, semavi Baba’dır.

İncil-Matta 23,9

BAŞ SORUMLU KİLİSE

 Vatikan ve Papa
Resim : Vatikan ve Papa

 

Görüldüğü gibi tercümede yeryüzündeki kimseyi “babanız” diye çağırmayın deniyor. Oysa “baba” herkesin biyolojik kan bağı olan babasını çağırdığı isimdir; bu kullanımın Allah dışında kimse için -öz baba için bile- yapılmamasının istenmesi, bu kullanımın günümüzdeki anlamıyla “baba” olmadığını göstermektedir. Daha önce belirttiğimiz gibi, burada kanaatimiz, “Baba” diye tercüme edilen kelimenin orijinalinin Allah’a mahsus “Yaratıcı” veya “Rab” benzeri bir kelime olduğu fakat tercümelerle bu kelimenin günümüzdeki “Baba” kelimesi şeklinde kaldığıdır. Fakat yine de tercümeler ikinci dereceden suçludur. Çünkü bu kelimelerin tüm insanlar için kullanıldığını gören objektif değerlendirici, bu kelimelerin mecazi olduğu kanaatine rahatlıkla varabilirdi. (Hıristiyanlığın içindeki kimi gruplar azınlıkta kalsalar da bu kanaati paylaşmışlardır.) Bugünkü Katolik ve Ortodoks ve çoğu Protestan kiliselerin yorumcuları, bu kelimelerin tüm insanlar için mecazi manada, Hz. İsa için ise gerçek manasında kullanıldığını söylemişlerdir. Yani Hz. İsa’nın “oğul tanrı” ilan edilmesindeki asıl suçlu Katoliklik, Ortodoksluk tipi mezheplerdir. Bu mezheplerin ve önceki konsüllerin yorumundan ibaret olan bu yaklaşımlara, dini sadece mevcut İncillerden öğrenmeye çalışan Hıristiyanlarca da varılmayacağı kanısındayız. Yıllarca insanlar Hıristiyanlığı Kilise kurumunun anlatımlarıyla öğrendiler. Dinimiz Hanefi, Şafi gibi Sünni ve diğer Şii mezheplerin anlatımlarıyla nasıl dejenere olmuşsa, Hıristiyanlık da Katolik ve Ortodoks mezheplerin hegemonyasıyla dejenere olmuştur. Hıristiyanlık için durum daha zordur. Çünkü mevcut İncillerin orijinalliğini koruduğunu söylemek mümkün değildir. Oysa Kuran’ın orijinali elde mevcut olduğu için Kuran’a gidip de ilaveleri ve eksiltmeleri düzeltmek; gerçek dinle, uydurulan dini ayırt etmek daha kolaydır.

Tüm bu dejenerasyonlardaki metotları incelediğimizde, Hıristiyanlıktaki mezhepler aracılığıyla dejenerasyonun, dinimizdeki mezhepler eliyle dejenerasyona benzediğini saptayabiliriz. Mevcut İncil (tercümelerle saptırmalara rağmen) bir kenara bırakılmış ve Kilise kendi yorumlarını İncil’in üstüne çıkartmıştır. Kilise’nin burada rahipler topluluğu olduğunu unutmayalım. Hz. İsa’nın öldürülmesi için karar alan da Yahudi haham toplumuydu. Dinimizdeki ilaveleri yapanlar ise dinimizin hadis imamı, mezhep imamı adlı din adamı topluluklarıdır. Biz Hz. İsa’yı öldürmek isteyen hahamların sapkınlığını, Hz. İsa’yı aşırı yücelten Saint Paul gibi din adamlarının sapkınlığını çok iyi anlarız. Ama uydurma hadis üreticilerine veya ilmihal yazarlarına geldi mi onları aşırı yüceltmekten bir türlü vazgeçmeyiz. Fakat yine de Hıristiyanların Saint Paul’den, Musevilerin katliamcı hahamlarını savunmaktan neden vazgeçemediklerine çok şaşırırız! Aslında tarih, nüanslarla tekrarlanmakta, geçmiş kavimlerden alınmayan ibretler felaketlerin sebebi olmaktadır. Dine en büyük zararı ise bazı istismarcı hahamlar, rahipler, imamlar diye bilinen din adamları vermektedir.

 

DİNE EN BÜYÜK ZARARI SAHTEKÂR DİN ADAMLARI VERİYOR

 

Allah’ı bırakıp bilginlerini, rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih’i Rabler edindiler. Halbuki hepsi de tek Tanrı’ya kulluk etmekten başka bir şeyle emrolunmadılar. O’ndan başka tanrı yoktur. O, bunların ortak koştukları şeylerden yücedir.

9-Tevbe Suresi 31

 

Ey iman sahipleri! Hahamlardan ve rahiplerden birçoğu halkın mallarını uydurma yollarla yerler ve Allah’ın yolundan alıkoyarlar.

9-Tevbe Suresi 34

 

Ne yazık ki birçok Müslüman bu ayetleri masal gibi dinlemektedir. “Allah bize geçmişteki bu kavimlerin durumunu anlatıyorsa, bunun önemli bir sebebi bizim de aynı yanlışı tekrarlayabilecek olmamızdır” çıkarımı, ne yazık ki yapılmamaktadır. Bugün görüyoruz ki benzer hatalara düşülmüştür. Nasıl Hıristiyanlarda papazlar yeni dini hükümler oluşturdularsa; İslamiyet’te de imamlar fetva, içtihad, mezhep görüşü başlıklı uydurmalarla, dinde olmayan dini hükümleri icat etmişlerdir. Yani din adamları zümresine, sırf Allah’ın tekelinde olan dini hüküm koyuculuk yetkisi verilmiştir. Nasıl Hıristiyanlar Katolik, Protestan, Ortodoks rahiplerini, azizlerini her şeye rağmen temize çıkartıyor, onların evliyalık ve üstünlük hikayelerini anlatarak onların Hıristiyanlığı dejenere etmelerini temize çıkartıyorlarsa, bizim din adamlarımız, tarikat şeyhlerimizin bir kısmı da aynı evliyalık, üstünlük, vs. hikayeleriyle temize çıkarılmaktadırlar.

Kilise’nin maddi menfaatler için dini nasıl istismar ettiğini Güney Afrikalı Nobel ödüllü rahip Desmond Tutu çok güzel anlatmaktadır: “Misyonerken Güney Afrika’ya geldiklerinde toprak bizde, İncil onlardaydı. Sonra bize ‘gözlerimizi kapatalım, dua edelim’ dediler. Gözlerimizi açtığımızda gördük ki İncil bizde, toprak onlardaydı.” Bazı rahipler ve hahamlar, din adına insanların paralarını haksızlıkla nasıl yiyorlarsa; bizim şeyhler, hocalar, mevlidhanların önemli bir kısmı onlardan aşağı kalmamaktadırlar. Tüm bu manzaralarda hem Museviler, hem Hıristiyanlar, hem de bizim için elbette birçok ibretler vardır. Bu üç din de tüm bu mezhepleri ve mezhep önderlerini kenara itmeden dinlerini gerçek manasıyla kavrayamazlar. Öncelikle tüm mezhep izahları ve tüm ilave Mişnalar, hadis kitapları, falancanın mektupları bir kenara bırakılıp, Allah’ın kitapları tek başına masa üstüne konulup çözüme başlanmalıdır. Kuran’ın orijinali elimizde olduğu için biz bu konuda çok daha rahat çözüm şansına sahibiz. Fakat Musevi ve Hıristiyanların da aynı metotla Allah’ın istediği orijinal dine çok daha fazla yaklaşacakları kanaatindeyiz. Ne yazık ki şu anda yaygın olarak “din” diye anlatılan ne Tevrat’taki Yahudilik’tir, ne İncil’deki Hıristiyanlıktır, ne de Kuran’daki İslam’dır. Mezhepler ve azizlerin, hahamların kitapları ne acıdır ki Allah’ın kitaplarının önüne geçmiştir. Bu üç dinin yobazlıklarının temel sebebi de aynıdır: İnsani olana kutsal kılıfı giydirilmiş ve bunlar gerçek kutsal olan Allah’ın kitabının yanına, hatta önüne konmuştur. Dinlerdeki temel bir istismar mekanizması, kutsal kitaplarda yazılan açık gerçeklerin yorumla, kelimelerin manası kaydırılarak gizlenmesi veya saptırılması olmuştur.

 

Onlar kelimeleri yerlerinden kaydırıyorlar. Öğüt almak için çağrıldıkları şeyden nasiplenmeyi unuttular.

5-Maide Suresi 13

Bunların içlerinden bir grup vardı ki, Allah’ın kelamını işitiyor, onu kavramalarının ardından bile bile tahrif ediyorlardı.

2-Bakara Suresi 75

 

İNCİL VE TEVRAT’TA PEYGAMBERİMİZ’E İŞARETLER

 

Bugün elimizdeki Tevrat ve İncil’de mevcut olan ve Peygamberimiz’e işaret ettiği düşünülmüş olan ayetleri inceleyelim:

Ve bütün milletleri sarsacağım ve bütün milletlerin (Himada’sı) gelecek ve bu mabedi şanla şerefle dolduracağım der Orduların Efendisi; benimki gümüş, benimki altın der. Benim bu son evimin şöhreti, ilkinden daha yüksek olacak der İnsanların Efendisi ve bu yerde selam (şalom) vereceğim der Orduların Efendisi.

Tevrat-Haggay 2,7-9

 

Yukarıdaki “himada” kelimesi eski İbranice’de “hmd” kökünden türemiştir. Kuran-ı Kerim’de Hz. İsa’nın kavmine ismi “Ahmed” olan bir Peygamber geleceğini söylediği anlatılır (Bakınız: 61-Saff Suresi 6) “Ahmed” kelimesi “Muhammed” ismiyle aynı kök yapısına (hmd) sahiptir ve “övülmüş” anlamına gelmektedir. Böylece Hz. İsa’nın kavmine ismi “Ahmed” olan bir Peygamber gelecek denmesiyle, ismi “övülmüş” olan bir Peygamber gelecek denmiş olduğu ve Peygamberimiz’in adının manasının söylendiği de düşünülebilir. Bu konuda Abdulahad Davud şunları söylemektedir: “Ahmed kelimesi ‘Himda’ kelimesinin değişmeden kalmış Arapça şeklidir ve aynı manaları içermektedir. Grekçe yazılmış Yuhanna İncil’inde de klasik Grek diline tamamen yabancı olan ‘Paracletos’ ismi kullanılmıştır. Aslında ‘Ahmed, Muhammed’ kelimelerinin karşılığı olan ‘şanı yüksek, övülmüş, çok hamdeden’ manasına da gelen pekiştirilmiş şekildeki ‘Periclytos’ kelimesinin Hz. İsa tarafından vazedilen Arami lisanındaki ‘Himda’ ve ‘Hemida’ kelimesinin Grekçe’ye tercüme edilmiş şekli olması kuvvetle muhtemeldir. Fakat her halükarda bu kelimenin manası Peygamberimiz’in ismiyle aynı manadadır. ‘Şalom’ kelimesine gelince, bu kelime de ‘İslam’ kelimesi ile aynı kök ve manalara sahiptir. Her Sami dil âlimi ‘Şalom’ ve ‘İslam’ kelimelerinin ‘barış, teslim olma’ manasına gelip aynı kökten türediğini bilir” (Bakınız: Prof. Abdulahad Davud, Tevrat ve İncil’e Göre Hz. Muhammed).

 

HZ. İSA’DAN SONRA GELİP BİR TEK ALLAH’A ÇAĞIRAN KİM VAR?

 

15-Eğer beni seviyorsanız, emirlerimi gözetirsiniz.
16-Ben de Baba’ya yalvaracağım ve o size başka bir Paraklit gönderecektir.

İncil-Yuhanna 14, 15-16

 

7– Bununla beraber ben size gerçeği söylüyorum. Benim gitmem sizin için hayırlıdır. Çünkü ben gitmezsem Paraklitsize gelmez. Fakat gidersem onu size gönderirim.

7- Bununla beraber ben size gerçeği söylüyorum. Benim gitmem sizin için hayırlıdır. Çünkü ben gitmezsem Paraklit size gelmez. Fakat gidersem onu size gönderirim.
8- Ve o geldiği zaman günah, doğruluk ve hüküm konusunda dünyayı suçlu olduğuna ikna edecektir.

İncil-Yuhanna 16, 7-8

 

20- Yahya’nın tanıklığı şöyle oldu, açıkça konuştu, inkâr etmedi: “Ben Mesih değilim” diye açıkça konuştu.
21- Onlar da kendisine “Öyleyse sen kimsin? Sen İlyas mısın?” diye sordular. O da: “Değilim” dedi.
22- “Sen o Peygamber misin?” Yahya “Hayır” diye cevap verdi.

İncil-Yuhanna 1,20-21

 

Görüldüğü gibi mevcut İncil’de Hz. İsa’dan sonra gelecek biri sürekli müjdelenir. Oysa “Hz. İsa son Peygamber’dir, bir daha Peygamber gelmeyecek” tarzında bir ifade hiçbir yerde geçmemektedir. Yuhanna 1, 20-21’de ise insanların İlyas ve İsa (Mesih) dışında bir Peygamber daha bekledikleri görülüyor. Peki, Hz. İsa’dan sonra gelip, insanlara Allah’ı anlatıp, tanıtan kim vardır? Tarihe baktığımız zaman Peygamberimiz dışında buna uygun tek bir etkili şahsiyet bile yoktur.

Yuhanna İncil’inde geçen “Periclytos”un Kutsal Ruh (Cebrail) diye açıklanmaya çalışılmasını eleştiren Prof. Dr. Maurice Bucaille bu anlayışı reddederek “Periclytos”tan kastın Hz. İsa’dan sonra gelecek Hz. İsa gibi bir peygamber olduğunu söyler. Bucaille şöyle demektedir: “Burada öne sürülen insanlara bildirme işi hiçbir surette Kutsal Ruh’un işlerinden olan bir ilhamdan ibaret değildir. Aksine kendisini belirleyen Yunanca kelimedeki yayma kavramı sebebiyle, onun açıkça maddi bir niteliği vardır. Şu halde Yunanca ‘akouo’ ve ‘laleo’ fiilleri birtakım maddi işleri ifade ederler ve bu fiiller ancak işitme ve konuşma organlarına sahip bir varlıkla ilgili olabilirler. Dolayısıyla bu fiilleri Kutsal Ruh’a uygulamak mümkün değildir… Öyleyse Yuhanna’nın Periclytos’unda, Hz. İsa gibi işitme ve konuşma kabiliyetlerine sahip olan bir insan görmek, mantığın götürdüğü bir sonuç sayılmalıdır. Yunanca metin bu özellikleri kesin olarak gerektirmektedir. Demek ki Hz. İsa kendisinden sonra Allah’ın yeryüzüne bir başka insan göndereceğini ve Yuhanna’ya göre onun rolünün, bir cümleyle söylemek gerekirse Allah’ın kelamını işiten ve O’nun mesajını insanlara tebliğ eden bir peygamberin rolü olacağını haber vermektedir. Şimdi elimizde mevcut metinde bulunan Kutsal Ruh kelimeleri tamamen kasti olarak sonradan yazılmış bir ilaveden ileri gelmektedir. İlavenin gayesi Hz. İsa’dan sonra bir Peygamber’in geleceğini haber veren bir kelimenin ilk anlamını değiştirmektir. Çünkü buna inanmak Hz. İsa’nın son olmasını isteyen gelişme halindeki Hıristiyan cemaatlerinin öğrettikleriyle çelişki ortaya çıkarıyordu” (Prof. Dr. Maurice Bucaille, Tevrat, İnciller, Kuran-ı Kerim ve Bilim, s. 127).

 

YALANCI VE GERÇEK PEYGAMBERLER

Kuzu Postuna Bürünmüş Kurt
Resim : Kuzu Postuna Bürünmüş Kurt

 

Peygamberimiz’in gerçek peygamber mi, sahte peygamber mi olduğunu merak eden Hıristiyanlar; Hz. İsa’nın İncil’deki şu kriterini uygularlarsa gerçeği görebilirler:

 

Yalancı peygamberlerden sakının. Onlar size koyun postu içinde yaklaşırlar ama içten yırtıcı kurtlardır. Onları yaşam ürünlerinden tanıyacaksınız. Hiç dikenlerden üzüm, kenpellerden incir toplanır mı? Her iyi ağaç iyi ürün verir. Çürük ağaç ise kötü ürün verir. İyi ağaç kötü ürün vermediği gibi, çürük ağaç da iyi ürün vermez. İyi ürün vermeyen her ağaç kesilip ateşe atılır. Demek ki onları yaşam ürünlerinden tanıyacaksınız.

İncil-Matta 7,15-20

 

Görüldüğü gibi Hz. İsa, Peygamberlik iddia edenleri tanımada şu kriteri veriyor: Verilen ürüne bak ve yalancı ile doğru söyleyeni ayırt et. Oysa kendisinden sonra hiç Peygamber gelmeyecek olsaydı Hz. İsa “Benden sonra Peygamber gelmeyecektir, benden sonra kim Peygamberlik iddia ederse o yalancıdır” diyerek, çok kestirme bir şekilde bu sorunu halledebilirdi. Hz. İsa’nın, yalancı ve doğru Peygamber’i ayırt etmede tavsiye ettiği yöntem, tek başına Hz. İsa’dan sonra Peygamber geleceğine yeterli delildir. Hz. İsa’dan sonra Peygamber gelecek olması ise Peygamberimiz Hz. Muhammed’in Peygamberliğine delildir. Çünkü Hz. İsa’dan sonra Allah’a inanan, Allah’a güvenen, Allah’ı seven bir topluluğun oluşması gibi muazzam bir ürünün alınması; sadece ve sadece Peygamberimiz aracılığıyla sağlanmıştır. Nitekim Kuran’da, Hz. İsa’nın Peygambirimiz’i “Ahmed/övülmüş” şeklinde müjdelediği geçer:

 

Hani Meryem oğlu İsa da “Ey İsrail oğulları, ben sizin için Allah’ın elçisiyim. Benden önceki Tevrat’ı doğrulayıcı ve benden sonraki ismi Ahmed (övülmüş, öven) olan bir elçinin de müjdeleyicisiyim” demişti.

61-Saff Suresi 6

 

Tüm bu açık gerçeklere ve Tevrat’taki, İncil’deki işaretlere rağmen Tevrat ve İncil’in tasdiklediğini hahamlar, papazlar örtbas etmek için, saptırmak için yarışmışlardır. İncil’de tarifi olmayan Katoliklik, Ortodoksluk mezhepleri, Roma’daki Papa veya başpiskopozların görüşleri ne yazık ki halk için Tevrat ve İncil’in görüşlerinden daha önemlidir. Biz bu papalara ve başpiskoposlara; Katolik ve Ortodoks mezheplere çok kızarız. Ama Sünni ve Şii mezheplerinin, hadislerin, mezhep imamlarının sebep olduğu tahrifatın gündeme getirilmesini sevmeyiz. “Hz. İsa Katolik miydi? Yoksa Ortodoks muydu?” diye haklı sorular sorarız. Fakat Peygamberimiz’in Sünni-Hanefi veya Şii-Caferi olup olmadığı tipindeki soruları hiç sevmeyiz! Başkalarında kusur tespit etmedeki başarımızı, kendi kusurlarımızı bulmada da gerçekleştirebilseydik ne güzel olurdu!

 

Bir cevap yazın